Sorular | Soru sor

Hz. Meryem'in vefat tarihi

hz. meryemin vefat ettiği tarih

Hz. Meryem (r.anha) validemizin ne kadar yaşadığı hakkında ihtilaflı da olsa bilgiler bulunmakla beraber nerede ve hangi tarihte vefat ettiği ile alakalı olarak kaynaklarda bilgi yer almamaktadır.

İslîmi kaynakların beyanına göre, (mevcut muharref İncil’in aksine) Hz. Meryem validemiz 51 veya 63 yaşında Hz. İsa aleyhimesselâm hayatta iken vefat etti. Hz. İsa’nın kendisi cenazesini yıkamıştı. [Meclisî, Muhammed Bakır, Bihâru'l-Envar, Lübnan/Beyrut, Müessesetü'l-Vefa, 1404, c. 43, s. 206; Kuleynî, el-Kâfî, İran/Tahran, Neşr-i İslamiyye, 1362, ikinci baskı, c. 1, s. 459]

Hz. Meryem'in kabri Beytu'l Makdis'tedir. [İbnu'l-Fakih, Ebu Abdullah Ahmed b.Muhammed b. İshak, el-Büldân, Tahkik: Yusuf el-Hâdi, Lübnan/Beyrut, Âlemu'l-Kutub, birinci baskı, s. 146]

Hz. Meryem'in kaç yaşında vefat ettiği hususunda, yukarıda da belirttiğimiz üzere muhtelif görüşler öne sürülmüştür. Bazılarına göre 51 yaşında, [İbni Esir, el-Kâmil fi’t-Târih, Lübnan/Beyrut, Daru Sadır, 1389, c. 1, s. 307] bazılarına göre de 63 yaşında vefat etmiştir. [Nasihu’t-Tevârih, Hz. İsa'yı mevzu eden cild, s. 113]

Vefat edişinin şekli hakkında da sahih bir nakil elimizde mevcut değildir. Mesela denilir ki; bir gün Hz. Meryem sahraya çıkmıştı. Bir dağın eteğinde yorgun düşmüş ve yatmıştı… Bir daha da kalkmamış ve hayata gözlerini kapamıştı... Allah (c.c.) tarafından Cennet hûrileri gelip onu yıkamış ve beyaz bir parçayı üzerine çekmişlerdi... İsa aleyhisselâm geldiğinde onu yatmış ve üzerine beyaz bir parça çekilmiş halde görüyor. Onu uyandırmaya kıyamayıp bir müddet etrafı gezmiş, hayli vakit geçmiş ve annesinin iftar ve namaz zamanı gelmişti... Yavaşça onu çağırdı cevap almadı. Yakınına gidip yüksek sesle çağırdı, yine cevap alamayınca üzerinden beyaz parçayı araladı ve annesinin vefat ettiğini gördü!.. Hüzün ve gözyaşları içinde annesini kaldırıp getirdi ve Beytu'l-Makdis'te toprağa verdi. [Kısâsu'l-Enbiya, Hüseyin İmâd Zâde, Neşr-i İslâm, 1388] Bu anlatılanlarının bir kısmı, Hz. İsa'nın annesinin cenazesini yıkadığını serahaten ifade eden bilgiyle mütenakızdır (çelişmektedir).

***

S o n u ç

Meseleyi şöyle özetleyip toparlayabiliriz:

Hz. Meryem’in (r.anhunne) vefatı ve kabriyle ilgili İslâm’ın iki temel kaynağı olan Kitap ve Sünnet’te bir açıklamaya rastlanmamaktadır. Bu mevzudaki detaylar umumiyetle Hıristiyan kaynaklara veya bir kısım tarihî eserlere dayanmaktadır.

Sinoptik İncillerde (Kitab-ı Mukaddes'te yer alan ve Hıristiyanlarca doğru kabul edilen dört İncil'den Matta, Markos ve Luka’da) yer almamakla beraber sadece Yuhanna İncilinde, Hz. Meryem’in Kana mucizesinde [Y. Ahit, Yuhanna 2: 1-11] ve Haç olayında [Y. Ahit, Yuhanna 19: 25-27] yer aldığı; “Rasûllerin İşleri”nde Hz. İsa’nın göğe yükselmesinden sonra havârilerle dua ettiği [Y. Ahit, Elçilerin İşleri 1: 14] belirtilmekte ise de, hayatının geri kalanı, ölümü, yaşı, dış görünüşü hakkında İncillerde hiçbir bilgi bulunmamaktadır.

Hz. İsa’nın dünyadan ayrıldığı sırada ellili yaşlarda olduğu tahmin edilen Hz. Meryem’in; 56, 70, 72 yaşlarında, yahut çok ileri yaşlarda vefat ettiği görüşleri yanında, nerede ve nasıl vefat ettiği, kabrinin nerede olduğu, öldüğü veya göğe yükseltildiği mevzuları da münakaşa edilegelmiştir. [Bkz. Tümer, Hıristiyanlıkta ve İslâmda Hz. Meryem, s.78-83; Schleifer, Aliah, İslâm’ın Kutsal Meryem’i, s.53; Wensinck, A. J., Meryem, MEB İA, VII, 783, 785; Taberî, Târîh I, 585; Hâkim, II, 651]

Hıristiyan kaynaklar, daha çok Hz. Meryem’in defnedildiği yere dair bir bilgi bulunmadığı görüşünde olmakla birlikte; Kudüs, Efes ya da Antakya’da defnedildiğine dair farklı görüşlere de yer vermişlerdir…

Efes’te ona nisbet edilen bir kabir bulunmayışına karşılık, Kudüs’te birisi Zeytin Dağı ve Tapınak Tepesi arasındaki Jeoshaphat (veya Kedron) vadisinde, diğeri de Gethsemani’de (Cesmâniyye) olmak üzere birer kilisenin onun defnedildiği yer olduğu ileri sürülmektedir. İncillerin bildirdiğine göre tutuklanma(!)dan önce Hz. İsa’nın gelip dua ettiği yer de burasıdır. [Y. Ahit, Matta 17: 1-3; Y. Ahit, Markos 14:32-42; Y. Ahit, Luka 22: 39-46]

Siyon dağında diyenler de vardır. [Schleifer, a.g.e., s.54]

Şam tarihi müellifi İbn Asâkir (rh.) ise, Hz. Meryem’in mezarının Şam’da el-Ferâdîs kabristanında olduğunu kaydetmiştir. [İbn Asâkir, Târîhu Dimaşk, II, 337, 411]

***

Çok hoş, ders ve ibret dolu bir hikâye

Mev’iza kitaplarımızdan Dürretü’n-Nâsihîn’de Hz. İsa ve annesi Hz. Meryem’le ligili olarak şöyle nakledilir:

Vehb bin. Münebbih* (r.a.) hazretleri, dedesi İdris’in şöyle dediğini anlattı:

“Bazı kitaplarda, şunların yazılı olduğunu gördüm:

İsa aleyhisselam, bir gün, annesine şöyle dedi:

- Ey anneciğim, bu dünya fenâ diyârıdır; yok olacak. Âhiret ise bekâ diyârıdır; kalacak. Gel benimle, geçip bir yere gidelim.

Bundan sonra çıkıp Lübnan dağına gittiler. Orada gündüzleri oruç tutuyor, geceleri namaz kılıyorlardı. Yiyecek olarak, ağaçların yapraklarını yiyorlardı, içecek olarak da yağmur suyu içiyorlardı…

Uzun bir zaman, orada kaldılar…

İsa aleyhisselam, bir gün dağdan vadinin içine indi ki; oruç açmak için ot toplaya... İner inmez de annesinin yanına Ölüm meleği geldi, şöyle dedi:

- Ey oruç tutup namaz kılan Meryem, selâm sana..

Hz. Meryem şöyle dedi:

- Sen kimsin ki, senin sesinden vücudum ürperdi; heybetinden aklım gitti.

Ölüm meleği şöyle dedi:

- Ben o’yum ki; küçüklere küçük oldukları için acımam, yaşlılara yaşlı oldukları için acımam… Ben ruhları alırım.

Sonra Hz. Meryem, şöyle dedi:

- Ziyarete mi geldin, yoksa can almaya mı?

Ölüm meleği şöyle dedi:

- Ölüme hazır ol!

Hz. Meryem şöyle dedi:

- Sevdiğim gözümün nuru kalbimin reyhânı dönünceye kadar bana izin verir misin?

Ölüm meleği şöyle dedi:

- Böyle bir izin vermek için emir almadım; ben emir kuluyum. Allah Teala adına yemin ederim ki: kendiliğimden bir sivrisineğin bile canını alamam. Rabbim (c.c.) bana emretti ki: Bulunduğum yerden bir adım dahi atmayıp şu bulunduğum yerde ruhunu alayım.

Hz. Meryem şöyle dedi:

- Ey ölüm meleği, Allah Teala’nın emrine teslim oldum; O’nun emrini yerine getir.

Ve ölüm meleği, Hz. Meryem’e yaklaştı; ruhunu aldı.

İsa aleyhisselam, vadiden dönmekte biraz geç kalmış, yatsı zamanı olmuştu.

Dağa çıktığı zaman yanında biraz kuru ot, bir miktar yeşil sebze vardı…

Annesine baktı ki namaz yerinde uyuyor; sandı ki, namazını kılmış…

Hemen kendisi de mihrap tarafına döndü, namaza durdu… Taa gece oluncaya kadar ayaakta kaldı.

Bundan sonra yine anasına baktı, ürperen bir kalb, hazin bir sesle annesine seslendi:

- Ey annneciğim, selâm sana.. Gece oldu, oruçlular oruçlarını açtılar; ibadet ehli olanlar da ibadete durdular. Neyin var ki, Rahmân’ın ibadetine kalkmıyorsun!

Sonra, kendi kendine şöyle diyerek annesinin yanından ayrıldı.

Bazan uyku daha tatlı olur.

Sonra yine mihraba durdu… Bu arada birşey de yemedi; gecenin de ikinci üçte biri geçip gitti. Böyle etmekle, annesine iyi davranmak, orucunu onunla açmak istiyordu; orucunu açmadan da öylece kaldı.

Bundan sonra yine hazin bir sesle, kederli bir kalple tekrar anasına seslendi:

- Selam sana ey anneciğim..

Başka birşey demeden yine namaz kılmak için mihraba döndü, namaza durdu.. Tanyeri ağarıncaya kadar namaza devam etti…

Bundan sonra geldi; yanağını anasının yanağı, dudağını anasının dudağı üzerine koydu. Şiddetli bir ağlama ile şöyle sesleniyordu:

- Ey anneciğim, gece bitti gündüz geldi. İş bu vakit, Rahmân Allah için farz ibadeti etmenin zamanıdır.

Bundan sonra göklerin melekleri, cin tayfası çevresinde ağlamaya başladı. Altındaki dağ titredi!..

Bunun üzerine Allah Teala, meleklere vahiy yoluyla sordu:

- Sizi ağlatan nedir?

Melekler şöyle dediler:

- Ey İlahımız sen daha iyi bilirsin.

Allah Teala, ikinci kere vahyetti:

- Elbette ben daha iyi bilirim, merhametlilerin en merhametlisiyim.

Bundan sonra, gizliden bir ses geldi:

- Ey İsa, başını kaldır; annen öldü; Allah senin ecrini artırsın.

Ve… İsa aleyhisselam, ağlaya-ağlaya başını kaldırdı; şöyle demeye başladı:

- Bu ıssız dağda, kim heyecanımı dindirecek, yalnızlığımı kim giderecek, bu garib halimle kim benimle arkadaş olacak, ibadet ederken kim bana yardım edecek?

Allahz Teala, dağa şöyle vahyetti:

- Ruhuma nasihat üslûbiyle (öğüt yollu) konuş!

Dağ şöyle konuşmaya başladı:

- Ey Allah’ın ruhu, bu ne sızlanma; Allah ile arkadaş olmak istemiyor musun?

Sonra: İsa aleyhisselam, o dağdan indi; İsrailoğulları köylerinden bir köye gitti. Oradakilere şöyle seslendi:

- Ey İsrailoğulları size selam olsun.

Sordular:

- Ey Allah’ın kulu, sen kimsin ki, yüzünün nuru, evlerimizi aydınlattı?

Şöyle anlattı:

- Ben Allah’ın ruhuyum. Garib annem öldü. Onu yıkamak, kefenlemek, gömmek için bana yardım ediniz.

Şöyle dediler:

- Ey Allah’ın ruhu, bu dediğin dağ, yırtıcı canavarlarla, yılanlarla doludur; üç yüz yıl olur ki, oraya ne dedelerimiz, ne de babalarımız gitmiştir.

Bunun üzerine, İsa aleyhisselam tek başına çıkıp dağa gitti. Gördü ki; orada iki genç var, yüzleri de güzel.. Onlara selam verdi; selamını aldılar. Sonra da onlara şöyle dedi:

- Garib annem bu dağda öldü; bana yardım edin ki onun hazırlığını yapıp gömelim.

Onların biri şöyle anlattı:

- Ben Cebrâil’im, bu da Mikâil... İşte Rabbin katından kokular, işte kefen... Gözde hurîler de şimdi Cennet’ten geldiler ki, onu yıkayıp kefenleyeler…

Bu arada, Cebrail aleyhisselam da, dağın tepesinde Meryem’in kabrini açtı. Cenaze hazırlığını yaptıktan sonra namazını kıldılar, oraya defnettiler.

Sonra, İsa aleyhisselam şöyle dua etti:

- Allah’ım! Yerimi görüyorsun, sözümü duyuyorsun, işime dair hiç bir şey senden saklı değil.. Annem öldü, onun vefatında yanında değildim; ona izin ver, benimle konuşsun.

Bunun üzerine, Allah Teala İsa aleyhisselama şöyle vahyetti:

- Onun için seninle konuşmaya izin verdim.

İsa aleyhisselam da gitti, annesinin kabri başında durdu; hazin sesle ona seslendi:

- Ey anneciğim, selam sana…

Annesi Hz. Meryem, kabrinden şöyle seslendi:

- Ey sevdiğim, ey gözümün nuru…

İsa aleyhisselam sordu:

- Ey anneciğim, gittiğin yeni yerini nasıl buldun; Rabbına sunulman nasıl oldu?

Hz. Meryem şöyle anlattı:

- Yeni yerim hayırlı yer, geldiğim yer hayırlı yer. Rabbıma sunulduğum zaman, onu benden râzı/hoşnut buldum; gadap ve sehat üzere (dargın ve öfkeli) değil…

İsa aleyhisselam tekrar sordu:

- Ölüm acısını nasıl buldun?

Hz. Meryem şöyle anlattı:

- Ölümün acılığı boğazımdan, Ölüm meleğinin heybeti gözümün önünden henüz gitmedi. Taa kıyamet gününe kadar selametle kal ey sevdiğim!..


Dipnot

* Vehb b. Münebbih kimdir: İslam’ı kabul eden ehl-i kitap arasında, “ulema-i ehl-i kitap” denilen, tahrif olmuş semavi kitaplara yıllarca iman etmiş bulunan âlimler de vardı. Bu âlimlerden bir kısmı İslam’a girerken, eski malumatlarıyla Müslüman oldular. Bunlardan Ka’bu’l-Ahbâr, Abdullah b. Selâm ve onlardan sonraki nesilden olan Vehb b. Münebbih (r.anhum) Ehl-i Kitaba, bilhassa İsrailoğullarına dair rivayetlerin İslam literatürüne geçmesinde önemli rol oynamışlardı. İslamî eserlerde kısaca Vehb ve Ka’b (r.anhuma) olarak da adları zikredilen bu zatlar kâinatın yaratılışı, peygamber kıssaları ve İsrailoğulları tarihi mevzularında geniş bilgi sahibi idiler. Ne var ki, bu bilgilerin ekseriyeti, ahkâmı nesh edilmiş ve kıssaları dahi tahrife uğramış olan Tevrat ve İncil’e dayanıyordu. Bilhassa bazı müfessirlerin ve tarih müelliflerinin o şahısların rivayetlerini nakletmeleri, fikirleri kargaşaya vererek, İslam ümmetinin yanlış bilgilenmelerine sebep olmuştur.

İnsanlar, farkına varmasalar da, düşünce yapılarını oluşturan, zihinlerinde yer eden temel fikirlere göre konuşur, yazar ve yaşarlar. Öyleyse, zihne giren her şeyi usûl-i din süzgecinden geçirme, tertemiz ve dupduru zihinleri bulandırmama adına çok önemlidir. Doğru görme, doğru düşünme ve doğru hükümler verebilmenin yolu, zaman zaman zihni silkeleyip yabancı ve muzahref/süslü ve sahte bilgileri kafamızdan söküp atmaktan geçmektedir.

Tabipler, pedagoglar, psikologlar… da pozitivist düşüncenin tesirinden sıyrılmak için ümmiliğe dönüş manasına bir ‘zihnî silkelenme’ye muhtaçtır. Mesela, Batı’nın pedagojisi, onlara has problemler adına ortaya atılmış toplumsal bir reçetedir. Bizim dünyamız için de, bize ait problemlere uygun çare ve yöntemler geliştirmek icab eder. Batılı pedagojiyi alıp aynen uygulamaya kalktığımız zaman temelde bize ait olan disiplinlerin bazılarını gözardı etmiş oluruz. Öyleyse, önce kendi kültür dinamiklerimizi bilmemiz ve başka kültürlerden alacağımız bilgilerin tenkit ve kritiğini yapmamız şarttır. Meseleleri değerlendirirken, nasslarla ortaya konmuş temel kaidelerimizi bir projektör gibi hep önümüzde tutmamız zaruridir. Eğer, bizim anladığımız şeyler mantığımızla çelişmediği gibi dinimizin esaslarına da ters düşmüyorsa onları kabul ederiz. Mantığımızla çelişmese de usûl-i dine muhalif bir husus söz konusu ise, yine dinî esaslara göre hareket eder, problemi mantığımızda ya da üzerinde kafa yorduğumuz meselede ararız.

Binaenaleyh yukarda naklettiğimiz kıssayı da bu perspektiften değerlendirebiliriz, hatta değerlendirmeliyiz. Dolayısiyle anlatmaya çalıştığımız ölçüler çerçevesinde dinî usûle aykırı bir durum söz konusu olmadığı için kaydettiğimizi, basit ve bilinen manada "İsrailiyyat" gözüyle bakılmamasını hatırlatmak isterim. H. E.


vefat, Kudüs, hz. meryem, tarih, kaynaklarda bilgi yer almamakta, kabri, Beytu'l Makdis, Zeytin Dağı, Tapınak Tepesi,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com