Sigara ve muhtelif bazı meseleler
Tütün ve tütün mamülleri kullanmamak ;
1-) Kullanmam ama yasaklamam hükmüne girermi girmezmi ?
2-) Bu hükümde ise eger haram dersem Allahın hoşlanmadığı ama caiz kıldığı boşanma meselesi hakkında ne hüküm veririz ?
3-) Mangal yapmak aç insanları doyurma ve ya cimrilik ile bir alakası varmıdır ?
4-) Tütün takvimlerinin 29 veya 30 günden fazla gün olacakmış gibi senelik düzenlenmesi Ramazan ayının hilalinin takib edilmesinde gevşekliğe sebep olurmu olmazmı ?
5-) İslam dininde Mesheb ayrımı meal olarak Allah katında din İslamdır ayetine uyarmı ? hangi mezhebe hangi imama göre oldugunu belirtiniz !
6-) Kendilerine Son Peygamber geldiği halde Mehdi die kurtarıcı bekleyenler Muhammed Mustafa S.A.S ' e uymuşmudur uymamışmıdır ?
7-) Denizin ölüsü ve dirisi hakkında ve Sigara konusunda cevaplarınızı bekliyorum !
İfade ve imla hatalarınıza dokunmadan, maksadınızı sorgulamadan sorularınızı kısaca maddeler halinde tahlil edip cevaplamaya çalışalım. Umulur ki genel manada faydadan uzak olmaz.
Soru 1-) Tütün ve tütün mamülleri kullanmamak ; Kullanmam ama yasaklamam hükmüne girermi girmezmi?
Cevap 1- Ne demek kullanmam ama yasaklamam? Hüküm koyucu sen misin ki bu sözü söyleyebiliyorsun! Sigaraya mekruh diyenler bir yana, mubah diyenlerin bile artık haramlığı hakkında bir tereddütleri kalmadı. Kelaynak misali kıyıda köşede kalmış bazı müzmin tiryakiler hariç!.. Bakınız son devrin büyük âlim ve fâzıllarından Mehmed Zihni Efendi merhum, Nimet-i İslam isimli muhallet eserlerinde oruçla ilgili bir meseleyi izah ederken tütün hakkında neler söylüyor:
“Öyle şeyler vardır ki, vücûda faydalı olmak şöyle dursun, netice itibariyle bedeni harap ettiği halde onlara, fazlaca iştah ve istek duyulur. Bundan dolayıdır ki, (bu gibi şeyler oruçlu iken kullanılırsa, hem kaza hem de) keffâret lâzım gelir. Meselâ tütün gibi... Esrar içmek ve afyon yutmak da bu nevidendir ve hepsi de haramdır”.
Velhasıl Müslümana yakışan ise; haram ve mekruhlardan, hatta şüphelilerden dahi kaçınmaktır. Zira dinimizde; 'Yasaklardan kaçınmak, emirleri yerine getirmekten önce gelir'.
***
Soru 2-) Bu hükümde ise eger haram dersem Allahın hoşlanmadığı ama caiz kıldığı boşanma meselesi hakkında ne hüküm veririz ?
Cevap 2- İki mesele arasında bir illiyet rabıtası/bağı yok ki, birini öbürüne benzeterek aynı hükme varacaksın?! Matematikteki meşhur deyimiyle, “elmayla armut toplanmaz”!
***
Soru 3-) Mangal yapmak aç insanları doyurma ve ya cimrilik ile bir alakası varmıdır ?
Cevap 3- Tabii ki biribirleriyle alakaları vardır. Mangal keyfi yaparken, insanlar aç açıksa ve bunu umursamıyor, ellerinden tutmuyor, yardımcı olmuyorsan; elbette ki kötü ahlâkın da en çirkinlerinden, en tehlikeli ve zararlılarından olan“cimrilik” illetiyle malûlsün demektir. Alakadan öte, bizatihi hasta sayılırsın!.. Hem de sür’atle tedaviye ihtiyacı olan ağır bir hasta! Ne buyuruyor Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, “Yanıbaşında komşusu açken kendisi tok yatan kimse hakiki mü'min değildir.” [İmam Hâkim, el-Müstedrek, II, 15]
***
Soru 4-) Tütün takvimlerinin 29 veya 30 günden fazla gün olacakmış gibi senelik düzenlenmesi Ramazan ayının hilalinin takib edilmesinde gevşekliğe sebep olurmu olmazmı ? 5-)
Cevap 4- Dünya üzerinde “Tütün takvimleri” diye bir takvim çeşidi olmadığına göre, yazım hatasına hamledip “Bütün takvimler”i kastettiğinizi düşünerek cevap veriyorum: Kamerî aybaşlarının tesbiti meselesi öyle bildiğin gibi basit mantıkla hallediliyor / düzenleniyor değil. Tamamen ihtisas/uzmanlık isteyen bir alandır. Bizim kıstaslarımızda hem hesap vardır hem de ru’yet... Gevşeklik ve tembellik bunun neresinde? Gayet tabii ki bu işin ehli olanlar bunu yapacak ve diğer insanlar da bundan yararlanacak. Her işte, her alanda böyle değil mi? Bu işi yapan Müslümanların, Suudiler gibi Amerikan Almanaklarını filan mı esas aldıklarını sanıyorsun! Merakın varsa bk. http://www.halisece.com/fikih/14-oruc/345-islam-alemindek-ramazan-ve-bayram-ihtilafinin-sebebi.html
***
Soru 5-) İslam dininde Mesheb ayrımı meal olarak Allah katında din İslamdır ayetine uyarmı ? hangi mezhebe hangi imama göre oldugunu belirtiniz !
Cevap 5- Hangi Ehl-i Sünnet mezhebi, İster itikadî ister amelî olsun, Allah katında hak dinin İslâm olmadığını iddia ediyor ki! Her bireri aynı çatı altında toplanan ordunun farklı kolları gibidir. Üzerinde yürüdükleri yollar, takip ettikleri usûl ve esaslar farklı da olsa, hedef aynıdır. Kısacası mezhepler, farklı (muhtelif-çeşitli) içtihatların bir neticesidir. Ve ümmet için bir rahmettir, kolaylıktır. Her imamın bu husustaki görüşü de budur, çünkü Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) öyle buyurmuştur.
Dilerseniz kısaca mezheplerin çıkış sebepleri üzerinde durabiliriz.
İslâm dünyasında mezheplerin teşekkülünde, ortaya çıkmasında pek çok müessir sebep saymak mümkün. Ancak meseleyi uzatmadan şöyle özetleyebiliriz:
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) hayatta iken sahabiler arasında herhangi bir ihtilaf söz konusu değildi. Dinden gerek inanç, gerek ibadet ve muamele ve gerekse âdap ve ahlâka dair anlayamadıkları/anlaşamadıkları bir mesele çıkarsa, Rasûlüllah’a (s.a.v.) sorarlar, o da açıklardı. Râşit halîfeler döneminde de bu hususlarda herhangi bir sıkıntı olmamıştı. Sahabe ve tâbiîn devirlerinde ise, akaid ve amele dair bir mesele ortaya çıkarsa, hemen güvenilir alimlere müracaat edilir, cevabı alınır, karışıklık çıkmasına fırsat verilmezdi. Ancak daha sonraki devirlerde, kendilerine güvenilir zatların yavaş yavaş azalmaları sebebiyle, Müslüman halkın sıkıntılarını gören bazı alim ve müctehidler, akaid ve fıkıh alanındaki görüşlerini açıklayıp yaymaya başladılar. Nitekim hicrî birinci asrın sonlarından itibaren mezheplerin kurucuları, gerek akaid ve gerekse fıkıh sâhasındaki çalışmalarını yoğunlaştırdılar. Onların bu görüşlerini dinleyen, okuyup yazan insanlar da, bunlara uyarlardı. Böylece bu zatların görüş ve ictihatları, halkın anlayışında bir mezhep olarak yerleşti. Bununla birlikte hemen ifade etmeliyiz ki, bu büyük alim ve imamlardan hiçbirisi, 'Ben bir mezhep kuruyorum, bana uyunuz!' diye, halkı kendi görüşlerine tâbi olmaya çağırmamışlardır. Devlet adamlarının, makam-mevki ve nüfuz sahibi kimselerin davet ya da emirleriyle de bir mezhep kurmaya yeltenmemişlerdir.
Bilindiği üzere insanların anlayış-kavrayış ve idrak seviyeleri farklıdır, istek ve ihtiyaçları çeşitlilidir. Dolayısiyle dinin esasına uygun olmak kayıt ve şartıyla fıkhî ihtilafların / farklılıkların da caiz olması bir kenara, ümmet için bir rahmettir, kolaylıktır. Onun içindir ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.), müctehid ictihadında isabet ederse iki sevap, iyi niyetle Allah rızası için yaptığı bu ictihadında hata ederse bir sevap alacağını söylemiştir. [Bkz. Buhârî, Sahîh, İ‘tisâm, 21; Müslim, Sahîh, Akdiye, 6] Detaylı bilgi için bkz. http://www.halisece.com/akaid/350-itikadi-ve-ameli-mezhepler.html
***
Soru 6-) Kendilerine Son Peygamber geldiği halde Mehdi die kurtarıcı bekleyenler Muhammed Mustafa S.A.S ' e uymuşmudur uymamışmıdır ?
Cevap 6- Hem de tamamiyle-kemaliyle-hakkıyla uymuşlardır. Zira onun geleceğini, neler yapacağını, mü’minlerin onun hakkındaki tavırlarının nasıl olması gerektiğini yine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) haber vermişlerdir. Sırf bu mevzu ile ilgili yazılanlar hariç, Ehl-i Sünnet akaidine dair hangi esere baksan Mehdî aleyhirrahmeti verrıdvana dair bilgiye ulaşırsın. Sitedeki sorular ve cevaplara bir göz atabilirsen, buradan da yararlanabilirsin. Bkz. http://www.mollacami.net/soru-kategorileri-116.html
http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-404.html
http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-647.html
http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-55.html
***
Soru 7-) Denizin ölüsü ve dirisi hakkında ve Sigara konusunda cevaplarınızı bekliyorum !
Cevap 7- Sigara meselesine yukarıda temas ettik. Burada deniz ürünleriyle ilgili kısmı cevaplayalım.
Bu meselede Ehl-i Sünnet mezheplerinin görüşlerini şöyle özetleyebiliriz:
Mâlikîler, hiçbir deniz hayvanını istisna kılmaz/hariç tutmaz, hepsinin yenilebileceğine hükmeder.
Hanbelî mezhebi yılan balığını habis / pis saydığı için haram kabul eder.
Şâfiîler de kurbağa, yengeç ve timsah gibi hem denizde, hem de karada yaşayabilen hayvanların etinin yenilmesinin haram olduğunu söylemişlerdir.
Hanefîlere göre, balık sûretinde olmayan deniz hayvanlarının etlerini yemek haramdır. Suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan her çeşit balığın eti ise yenebilir. Mesela kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bu kabildendir, yenilmeleri helâldir. Fakat, diğer su hayvanları caiz değildir; midye, istiridye, istakoz ve yengeç gibi hayvanların yenilmesi helâl olarak kabul edilmemekte, haram sayılmaktadır. [Şeyh Abdurrahman el-Cezerî, Kitâbu’l-Fıkhi ale’l-Mezâhibi'l-Erbaa, 2, 5; M. Zihni Ef. Nimet-i İslâm, Huzur Yay. s. 865; Bilmen, Ö.N., Büyük İslâm İlmihali, s. 418, m. 56]
Bu anlatılan esaslara göre, midye, istiridye, kalamar gibi deniz hayvanları Şâfiî, Mâlikî ve Hanbeli mezheplerine göre yenebilir. Ama Hanefî mezhebine göre yenilmez; çünkü bu çeşit hayvanlar gerek görünüş, gerekse yenen kısımları itibariyle hoş değildir, dolayısiyle çirkin ve pis sayılmışlardır.
Yine deniz insanı, deniz aygırı, deniz hınzırı gibi balık şeklinde bulunmayan deniz hayvanlarının yenmeleri helal olmadığı gibi, avlanmaları da helâl görülmemektedir.
Keza dıştan bir etki olmaksızın kendi kendine suda ölüp su yüzüne çıkan balıklar yenmez. Fakat suyun çekilip/açılıp kurumasından, fazla sıcak veya soğuktan dolayı ölen… Veya kuşlar tarafından öldürülen… Su içinde bağlı tutulmakla ve buz içinde sıkışmakla ölen balıklar yenir. Balıklarda boğazlamaya gerek yoktur.
Göle veya denize atılan balık otunu yemekle göl veya deniz içinde ölen veya avlanıp da sudan çıkarılmadan başlarına tokmakla vurulup öldürülen ve ağ içinde kurtulamayıp ölen balıkların yenmeleri de helaldir.
Balıklar temiz olmayan suların içinde bulunmuş olsalar da etleri yenebilir.
Avlanan bir balığın içinden çıkan bir balık sağlam ise, o da yenebilir, sağlam değilse yenmez. [Mehmed Zihnî Efendi, Nimet-i İslâm, Osmanlıca baskı, s. 1149, Latinize, s. 865; Bilmen, Ö.N., a.g.e., s. 418, m. 56-59]
Mehdî, sigara, Tütün, deniz, tembellik, mezhep, boşanma, illiyet rabıtası, Matematik, mangal, cimrilik, takvimler, Gevşeklik, ümmet, ölüsü, dirisi,