Kadınlardan neden peygamber gelmedi
hocam selam aleyküm 2 sorum olacak size
1)kadınlardan neden peygamber gelmediğine dair yapmış olduğum araştırmalarda kadınların cenabı hakkın zatı ilahiyyesi ile alakadar olamadıklarını ancak sıfatı ilahiyye ile alakadar olabileceklerini bu nedenle ancak veliyye mertebesine çıkabilecekleri bilgisini öğrendim bu ne anlama gelir sizin bilginize başvuruyorum
2)kaza namazında biz erkekler her namaz için ezan ve kaamet getiririz diye biliyorum kadınlar kaza namazlarında ezan ve kaamet okuyacaklar mıdır
Ve aleyküm selam kardeşim;
1- ‘Kadınlardan neden peygamber gelmediğine dair’ yaptığınızı söylediğiniz araştırmayı nereden naklettiğinizi belirtmemişsiniz. Ama tabii ki tasavvuf zaviyesinden yapılmış bir izah olduğu açık. Yani kadınların, Zât-ı ilâhinin nûru ile değil de, sıfât-ı ilahinin nuru ile alakadar olabilecekleri, velâyet mertebesine ulaşmakla birlikte nübüvvet kemâlatına mazhar olamayacakları için, onlardan peygamber gelmediği dile getirilmiş… Bilginin kaynağını belirtir ve anlatılanları aynen nakledebilirseniz, bakma imkânımız olur.
***
Dileerseniz bu arada meseleyi zâhirî ilim açısından ele alıp izah etmeye çalışalım.
Aşağıdaki ayetlere göre bütün peygamberlerin (aleyhimüsselâm) erkek olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır:
“(Ey Rasûlüm!) Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bunu bilmiyorsanız ehl-i zikre (ilim sahiplerine, Tevrat ve İncil âlimlerine) sorun.” [Nahl suresi, 43]
“(Ey Muhammed!) Biz, senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkek (peygamber)ler gönderdik. Bilmiyorsanız zikir ehline (ilim sahibi olan Ehl-i Kitab’a) sorun.” [Enbiyâ suresi, 7]
Bu ayetlerde geçen “ehl-i zikr”den kasıt, önceki ilahi kitaplarda ilim ve ihtisas sahibi olmuş kimselerdir. Yani bunun böyle olduğunu onlar da bilirler…
***
Dinî mevzularda konuşurken bilhassa biz mü’minlerin, Müslüman yani Allah’a teslim olmuş insanlar olduğumuz hakikatini unutmamamız gerekir. Yani Allah Teâlâ her ne buyurursa buyursun, neyi nasıl yaparsa yapsın, sebebini ister açıklasın ister açıklamasın, bizler ona inanmış, teslim olmuş insanlarız.
Evet, “taabbudî” alanda değilse de “ta’lîlî” meselelerde sebep ve hikmetleri aramamız yanlış değildir; ama bu hususlarda zaman-zaman tatmin olamayabiliriz de... Fakat her hâlükârda “kul” olduğumuz için Allah Teâlâ ne buyurmuşsa “…Semi’nâ ve eta’nâ…: işittik ve itaat ettik” [Nur suresi, 51] demek düşer bizlere...
Kadınlardan niçin peygamber gelmediğini merak edenler, Kur’an-ı Kerim’de hayat mücadeleleri anlatılan enbiyâ u mürselîn’in kıssalarını okumalıdırlar. O zorlu şartlarda erkeklerin bile neler çektiklerini gördüklerinde, o ortamda kadınların neler yapabileceğini ya da yapamayacağını herhalde az çok anlayabilirler. Yani fıtrat olarak kadınlar, peygamberlik vazifesini ifaya uygun olarak yaratılmamışlardır. Bundan dolayıdır ki Cenab-ı Hak, müşriklerin utançlarından diri-diri gömdükleri, ama Allah’a isnad etmekten çekinmedikleri kız çocuklarından bahsederken şöyle buyurmuştur:
“Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyor, yakıştırıyorlar?” [Zuhruf suresi, 18]
Bu ayet-i celile, kadınların umumiyetle bu gibi zorlu mücadeleler için erkeklere göre daha zayıf olduklarını belirtmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. En zorlu vazifelerden biri olan peygamberlik göz önünde bulundurulduğunda, bunun için neden erkeklerin gönderilmiş olduğu, hiçbir şüpheye/tereddüde yer olmayacak şekilde gayet net olarak anlaşılmaktadır.
***
Cenab-ı Hak mutlak mânâda Âdil’dir, Hakîm’dir... Yaptıklarında zerre miktarı da olsa adâletsizlik, hikmetsizlik-maslahatsızlık düşünülemez! Pek çok şeyin gerçek sebebini-hikmetini bütün olarak bilmediğimiz/bilemediğimiz gibi, kadınlardan niçin peygamber gelmediğinin sebep ve hikmetini de tam olarak idrak edemememiz, bunun hikmetsiz olduğuna delalet etmez.
Zira hikmet sahibi olan Mevla-yi Müteâl, kadını bildiğimiz işlerle vazifelendirmiş... Biz mü’minler olarak, böyle meselelerde İmam Gazali'nin (rh.), "Leyse fi’l-imkâni ebdeu mimmâ kâne" sözünü hiç unutmamalıyız. Yani kâinatta bundan daha güzeli (daha doğru bir vazifelendirme tensibi) olamaz. Eğer olsa idi, böyle değil öyle olması gerekirdi.
Bir başka ifadeyle, bu mesele şöyle de uzayıp gider: ‘Bu astronot neden doktor değil veya bu doktor neden terzi değil ya da bu mühendis neden antropolog değil’ gibi… Cevabı ise aslında çok basittir: Hayatın devamı açısından böyle olması gerektiği için bunlar bu şekilde olmuş, böyle vazifelendirilmişlerdir. Zira cemiyetin/toplumun her türlüsüne ihtiyacı vardır.
***
Hâsıl-ı kelâm netice-i merâm
Hanımlardan peygamber gelmediği, Ehl-i Sünnet mezhepleri-meşrepleri ve cemaatleri içerisinden de bu güne kadar kadın imam/önder/lider olmadığı inkârı kabil olmayan bir gerçektir.
Ancak bu durum, kadınları küçük düşürmediği gibi, onları küçümseme anlamına da gelmez. Kadınlara da Hâlık-ı zû’l-Celâl tarafından şefkat kahramanlığı verilmiş ki, erkekler de bu fıtrî hissiyata, eğer ilahi canipten verilmezse, ömür boyu çalışsalar ulaşamazlar. Allah Teala böyle takdir etmiş; kadın ve erkek için ne güzel, ne hoş vazifelendirme olmuş. Öyle değil mi?
***
2- Kaza namazında biz erkekler her namaz için ezan ve kaamet getiririz diye biliyorum. Kadınlar kaza namazlarında ezan ve kaamet okuyacaklar mıdır?
Evet, beş vakit namaz ile Cuma namazı için ezan ve kamet getirilmesi, kılınacak kaza namazları için de, ezan ve kamet okunması erkekler için müekket sünnettir. Eğer birden fazla vakit namazının kazası kılınacaksa, bir ezan okumak kâfidir, fakat her vakit için ayrı-ayrı kamet getirilmelidir. Tek başına namaz kılan erkekler için, ezan ve kamet müstehaptır. Getirilmediğinde namaz sahihtir ama, kamet sevabınan mahrum kalınır.
Kadınların ise, ezan ve kamet getirmeleri gerekmez. Zira kadınların seslerini yükseltmeleri haram olduğundan, ezan ve kamet okumaları da mekruhtur. [Bkz. Mehmed Zihni Efendi, Nimet-i İslam, Ezan ve Kamet bahsi]
Tevrat, mazhar, kadınlar, erkekler, Peygamber, kaynağı, İncil, nur, vahy, zikir ehli, imam/önder/lider, kızlar, süs, zorlu, vazife, Zât-ı ilâhi, sıfât-ı ilahi, alakadar, velâyet, ulaşmak, nübüvvet, kemâlat, naklede, kul, “taabbudî”, “ta’lîlî”, Semi’nâ ve eta’nâ,