Namazdan sonra musâfaha yapmak
Camide cemaat ile namaz kılındıktan sonra cemaatten bazıları cami çıkışında sıraya geçip cemaatle her vakitte tokalaşıyor. Bunun dinimizdeki yeri nedir?
Bilindiği gibi dilimize “tokalaşmak” mânâsıyla aktardığımız “musâfaha”, sünnettir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) hem uygulamış, hem de rahmet müjdesiyle teşvik etmiştir. Bera b. Azib’in (r.a.) rivayetiyle Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İki Müslüman karşılaşıp masâfahalaşırken, Allah’a hamd edip (biribirlerinin) bağışlanmasını dilediklerinde, her ikisi de bağışlanır.” Yine aynı râvi şöyle bir hadis-i şerif daha nakletmiştir: “Karşılaşıp tokalaşan hiçbir Müslüman yoktur ki, ayrılmadan önce bağışlanmış olmasınlar!” [Ebû Dâvûd, Sünen, Edep, 142]
Yine bilindiği üzere musâfaha/tokalaşma müstakil bir sünnettir. Bu sünnet, iki Müslümanın karşılaştıkları ilk anda uygulanmıştır. Eğer bu karşılaşma namazın sonrasına rastlamışsa, tabii ki sünnet burada uygulanabilir.
Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) ve ashab-ı kiram (r.anhüm) devrinde, namazlardan sonra toplu musâfaha yapıldığına dair bir rivayete rastlamamaktayız. Binaenaleyh, musâfahayı namazın arkasına tahsis etmek sünnet değildir. Sünnet olan uygulama; Müslüman kardeşlerimizle karşılaştığımız her yerde yapmaktır.
Meşhur hadise ve içtihattır, sıkça anlatılır, bilirsiniz; İmam-ı Azam (rh.) hazretleri, dört rek’atli farz ve sünnet-i müekkede olan namazların ilk ka’desinde sadece Tahiyyat okunacakken salavatlar da ilave edilirse, sehiv secdesi gerekir diye içtihat ediyor. Akabinde ise Rasûlüllah Efendimizi (s.a.v.) rüyalarında görüyorlar. Efendimiz kendilerine (mealen),
- Yâ İmam, bana salavat getirmek hata mıdır ki bu hükme vardın? dediklerinde, cevaben,
- Yâ Rasûlellah, hata size salavat getirmekte değil, getirilen salavatın yerinde ve zamanında getirilmemesidir, diyorlar. İki Cihan Serveri Efendimiz (s.a.v.), bu cevaptan çok memnun ve hoşnut oluyorlar.
Bu namazdan sonra yapılan musâfaha da bana bunu hatırlatıyor hep.
Ayrıca bunun başka mahzurları da oluyor tabii… Uygulana uygulana bu durum, yapılması gerekli bir şeymiş gibi idrak edilmeye, yapmayanlara farklı nazarla bakmaya da sebep oluyor. Bunun pekçok kere şahidi olduğumu hatırlıyorum. Fıkıhta bir kaidedir: “Her mubah ki, eğer yapılması/uygulanması yanlış bir inanca götürüyorsa o mekruhtur.”
Tebyîn-i Mehârim isimli eserin sahibi de şöyle der: “İmam Ziyaeddîn-i Şâmî, Düreru'l-Mültekıta'da, namazları edadan sonra musâfaha yapmak, her hâlukârda mekruhtur. Zira sahabe (r.anhüm), namazları edadan sonra musâfaha yapmamışlardır. Bir de Şunun için ki, namazların arkasından musâfaha yapmak Râfızî’lerin âdetlerindendir.” [el-Âmesî,Yûsuf, Sinânüddîn Halvetî (d.?-v.1000/1592), Tebyînü'l-Mehârim, Süleymâniye Kütüphânesi, Es’ad Efendi kısmı, No: 596]
Şafii ulemasından İbn Hacer (rahimehümüllah) şöyle demiştir:
“Zamanımızda beş vakit namazın, cuma ve bayram namazlarının arkasından insanların yaptıkları musâfaha bid’attır, mekruhtur; Şeriat-ı Muhammediyye’de bunun aslı yoktur. Yapanlar önce uyarılır, bid’attır diye. Buna rağmen devam edecek olurlarsa, tazir edilir."
Bu hüküm, diğer amelî-Sünnî mezheplerimizden Malikîler'de de aynıdır.
Bu hususta belki söylenecek, nakledilecek daha pek çok şey olabilir; ama işin özü budur.
Hâsılı, her şey zamanında-zemininde makbul ve güzeldir.
salavât, Cemaat, vakit, cami, Namazdan sonra, musâfaha yapmak, tokalaşmak, sıra, bağışlanmış, Fıkıhta bir kaide, Her mubah ki, eğer yapılması/uygulanması yanlış bir inanca götürüyorsa o mekruhtur,