İLİM İLE NAMAZ MESELESİ
MERHABA HOCAM.... BİR ŞEY ÖĞRENDİM. ŞEYTANIN EN ÇOK ZORUNA GİDEN ŞEY KİŞİNİN İLİM ÖĞRENMESİDİR DENİLİYOR... OYSAKİ ŞEYTAN SECDE ETMEDİĞİ İÇİN LANETLENDİ... HOCAM ŞEYTANIN EN ÇOK ZORUNA GİDEN KİŞİNİN NAMAZ KILMASIMI YOKSA İLİM ÖĞRENMESİMİDİR. BU SORUNUN VEVABINI BİR TÜRLÜ BULAMIYORUM. İLİM ÖĞRENMEKMİ YOKSA NAMAZ KILMAKMI ŞEYTANIN DAHA ZORUNA GİDER. BİR DE ŞEYTAN CAHİLİ NAMAZLA KANDIRIRMIŞ DİYORLAR.... BU DOĞRUMUDUR? BU KONUDA BENİ AYDINLATIRSANIZ MİNNETTAR OLURUM... ŞİMDİDEN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM... ALLAH RAZI OLSUN SİZDEN...
Merhaba.
Şeytan hiçbir hayırlı işten hoşnut olmaz. Ne Allah için öğrenilen ilimden, ne Allah için eda edilen namazdan, ne de Allah için yapılan iyiliklerden… O bakımdan yaptıklarını sırf Allah’ın rızasını talep maksadıyla yapmaya bak. Böyle faydasız, lüzumsuz ikilemler/dilemmalarla kafanı gönlünü meşgul etme.
- İbadet niçindir, namaz kim için kılınır?
- Allah için! Öyle değil mi?
- Peki ilim olmadan yani öğrenmeden namazını doğru dürüst âdâbına-erkânına riayet ederek kılabilir misin?
- Hayır!
Demek ki; o mu, bu mu diye vesveseye kapılmanın, gereksiz sorularla kalbini çöplüğe çevirmenin kayda değer bir anlamı da yararı da yok. Sana her ikisi de lazım! Öğrenecek, kavrayacak, bileceksin ki ibadetini hakkıyla-layıkiyle eda ve ifa edebilesin.
Kuru (mucibince amel edilmeyen) ilim fazla bir şey ifade etmeyeceği gibi, bilmeden yapılan ibadetlerin de değeri o kadar olur. Kâmil manada ibadet ve tâatte bulunabilmek, Şeytan’ın değil Allah Teala’nın hoşnutluğunu kazanabilmek için, elbette ki onların sıhhat şartlarını, müfsidatını bilmen lazım… Onun kalıbına dair de, kalbine/ruhuna dair de gerçek bir şuur ve idrak sahibi olman gerekir.
Bu noktada aslolan; insanın, Şeytan’ın sevip sevmediklerinin kimler, onun hoşuna giden ve gitmeyen davranışların neler olduğundan ziyade, Allah Teala’nın razı olup olmadığı kulların-fiillerin kimler-neler olup olmadığını bilmesidir. Bu soruların cevaplarıyla kişinin, kendisini sorguya çekerek nasıl bir şahsiyete sahip olduğunu ortaya koyması, ona göre vaziyetine çekidüzen vermesidir. Mü’minin asıl gayesi/hedefi; Allah’ın sevdiği bir kul olmaya çalışmak ve Şeytan’ın sevmediği, hoşlanmadığı kişi olabilmek için gayret göstermeye çalışmasıdır. Bu maksatla, aşağıda mev’iza kitaplarımızdan nakledeceğimiz hadisi/hadiseyi dikkatlice okuyup anlamaya, ders ve ibret almaya çalışmamızın faydalı olacağını mülahaza ediyorum.
***
İbn Abbas’tan (r.anhuma) naklen Muaz b. Cebel (r.a.) rivayet ediyor:
- Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensar’dan birinin evinde toplanmıştık... Tam bir cemaat olmuş, sohbete dalmıştık. Bu arada dışarıdan bir ses geldi:
- Ev sahibi... İçerdekiler! Eve girmem için bana izin verir misiniz? Benim sizden bir dileğim var. Görülecek bir işim var, dedi. Bunun üzerine herkes Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) yüzüne bakmaya başladı. Orada ve her zaman büyük oydu... İzin ondan çıkacaktı. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), duruma vakıf oldu ve:
- “Bu seslenen kimdir, bilir misiniz?..” buyurdu... Biz hep birden şöyle dedik:
- En iyi bilen Allah ve Rasûlüdür. Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.):
- “O, laîn İblis'tir/Şeytan'dır. Allah'ın lâneti onun üzerine olsun...” buyurunca; hemen Hz. Ömer (r.a.):
- Yâ Rasûlallah, bana izin veriniz onu öldüreyim, dedi... Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bu izni vermedi, şöyle buyurdu:
- “Dur yâ Ömer, bilmiyor musun ki; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir.. Öldürmeyi bırak.” Ardından da;
- “Kapıyı ona açın gelsin... O, buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz...” buyurdu.
Bundan sonrasını ondan dinleyelim; yani Râvi'den. Şöyle anlattı:
- Kapıyı ona açtılar, içeri girdi ve bize göründü. Bir de baktık ki, şekli şu idi: Bir ihtiyar. Şaşı! Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi... Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası, büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da, bir manda dudağına benziyordu… Selam verdi; onun bu selamına Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şu mukabelede bulundu:
- “Selam Allah'ındır yâ laîn...” Sonra ona şöyle buyurdu:
- “Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş?” Şeytan şöyle anlattı:
- Benim buraya gelişim, kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) sordu:
- “Nedir o mecburiyet?” Şeytan anlattı:
- İzzet sahibi Rabb’ın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki:
- Allah Teala sana emir veriyor: Muhammed'e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir Ona… Sonra o; sana ne sorarsa doğrusunu diyeceksin.
Devamla Allah Teala buyurdu ki:
- Söylediklerine bir yalan katar, doğruyu söylemezsen... seni kül ederim; rüzgâr savurur… Düşmanların önünde, seni rüsvay ederim!
İşte böyle yâ Muhammed, o emir üzerine sana geldim. Arzu ettiğini sor bana. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur bana.
Bundan sonra, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle sordu:
- “Madem ki sözlerinde doğru olacaksın… O halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?” Şeytan şu cevabı verdi:
- Sensin yâ Muhammed... Allah'ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) ona başka bir sual sordu:
- “Peki, ümmetim namaza kalkınca, senin halin nice olur?..”
- Yâ Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
- “Neden böyle olursun, yâ laîn?..”
- Çünkü bir kul, Allah için secde edince bir derece yükselir.
”Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?..”
- O zaman da bağlanırım. Taa, onlar iftar edinceye kadar.
“Peki, ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?..”
- O zaman da, çıldırırım.
”Peki, ya Kur’an okudukları zaman nasıl olursun?..”
- O zaman da, eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi...
”Peki, ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır?..”
- Ha, işte o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, bir testere alır eline ve beni ikiye böler. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) sebebini sordu:
- “Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin, ya Ebâ Mürre?” Bunun üzerine İblis:
- Onu da anlatayım... dedikten sonra konuşmasına şöyle devam ettiı: - Çünkü sadakada dört güzellik vardır:
1- Allah Teala, sadaka verenin malına ihsan eyler (onu arttırır).
2- Sadaka veren o kimseyi halkına sevdirir.
3- Allah Teala, onun verdiği sadakayı, Cehennem’le arasında bir perde yapar.
4- Allah Teala, belayı-sıkıntıyı ve ah’ları ondan def’eder.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) sordu:
- “Sana göre ihlâs sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?..”
Bu suale İblis şu cevabı verdi:
- Bilmez misin yâ Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever... O Allah için bir ihlâsa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki, dirhemini ve dinarını sevmez; övülmekten, medh edilmekten hoşlanmaz... Bilirim ki o İhlâs sahibidir... Hemen onu bırakır kaçarım. Bir kul, malı ve övülmeyi sevdiği süre, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddet, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki yâ Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.
İblis, bundan sonra, bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı...
***
Yalan…
- Bilmez misin yâ Muhammed, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse, o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse, o da benim sevgilimdir.
Bilmez misin yâ Muhammed, ben Adem'e ve Havva'ya yalan yere Allah adına and içtim.
- “Elbette ben size öğüt verenlerdenim” [Araf suresi, 21] dedim... Bunu yeminle söyledim. Bunu yaparım; çünkü yalan yere yemin, gönlümün eğlencesidir.
***
Gıybet-Koğuculuk…
Gıybet ve koğuculuğa gelince... Onlar da, benim meyvelerim ve şenliğimdir.
***
Namaz…
- Yâ Muhammed, namazı an be-an tehir edene gelince... Onu da anlatayım:
O, her ne zaman ki namaza kalkmak ister; tutarım. Ona vesvese veririm. Derim ki:
‘Henüz vakit var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. Sonra kılarsın.’
Böylece o, vaktinin dışında namazını kılar... Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.
Şayet o kimse, beni mağlup ederse... ona insan şeytanlanndan birini yollarım... Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O, bunda da beni mağlup ederse, bu sefer onun hesabını namazından görmeye bakarım. O namazın içinde iken:
- Sağa bak... Sola bak... derim... O da bakar... O ki böyle yaptı; yüzünü okşar, alnından öperim. Bundan sonra ona:
- Sen, ebedi yaramaz bir iş yaptın, derim ve böylece onun huzurunu bozarım.
Sen de bilirsin ki yâ Muhammed, her kim namazda sağa-sola çokça bakarsa, Allah onun namazını kabul etmez.
Bunda da ona mağlup olursam… Yalnız başına namaz kıldığı zaman yanına giderim. Ve ona: Çabuk namaz kılmasını emrederim. O da namazını çabuk çabuk kılmaya başlar. Tıpkı horozun gagası ile yerden bir şeyler topladığı gibi...
Bu işi, ona yaptırmakta da, başarı kazanamazsam; bu sefer cemaatle namaz kılarken onun yanma varırım. Orada onun başına bir gem takarım... Başını imamdan evvel secdeden ve rukû'dan kaldırırım... İmamdan evvel de secde ve rukû yaptırırım.
İşte o böyle yaptığı için, kıyamet günü Allah onun başını eşek başına çevirir.
O kimse, bunda da beni yenerse... Bu defa, ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o, beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam...
Bunda da ona mağlup olursam, bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince, o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa... onun içine küçük bir şeytan girer, dünya hırsını ve dünyevî bağlarını çoğaltır.
İşte bundan sonra o kimse, hep bize itaat eder... Sözümüzü dinler... Dediklerimizi
yapar.
***
Bundan sonra Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) ona, aşağıdaki şekilde kısa-kısa bazı sorular sordu. İblis de bunlara cevap verdi:
- Ya laîn, senin oturma arkadaşın kim?”
- Faiz yiyen.
- “Dostun kim?”
- Zina eden.
- “Yatak arkadaşın kim?”
- Sarhoş.
- “Misafirin kim?”
- Hırsız.
- “Elçin kim?”
- Sihirbazlar.
- “Gözünün nuru nedir?”
- Karı boşamak.
- “Sevgilin kim?
- Cuma namazını bırakanlar.
***
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bu defa başka bir mevzuya geçti ve şöyle sordu:
- “Peki, senin cismini ne eritir?”
- Tevbe edenlerin tevbesi.
“Peki, ciğerini ne parçalar, ne çürütür?”
- Gece ve gündüz Allah'a yapılan bol-bol istiğfar.
- “Peki, yüzünü ne buruşturur?”
- Gizli sadaka.
- “Peki, gözlerini kör eden nedir?”
- Gece namazı.
- “Peki, başını eğdiren nedir?
- Çokça kılınan cemaatle namaz.
***
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) tekrar bir başka mevzuya geçti ve şöyle sordu:
- “Sana göre insanların en mes’ut hissedini kimdir?”
- Namazlarını bilerek/kasten bırakanlar.
- “Peki, sana göre insanların en mutlusu kim?”
- Cimriler.
- “Peki, seni işinden ne alıkoyar?”
- Ulema meclisleri.
- “Peki, yemeğini nasıl yersin?”
- Sol elimle, parmaklarımın ucu ile.
- “Peki, Sam yeli estiği ve ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin?”
- İnsanların tırnakları arasında.
***
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bundan sonra, bir başka mevzuyu sordu. İblis de cevap verdi.
- “Rabbinden neler talep ettin?”
- On şey talep ettim.
- “Nedir onlar, yâ laîn?”
- Şunlardır:
1- Allah'tan diledim ki, beni ademoğullarının malına ve evladına ortak ede... Ortaklık talebimi yerine getirdi ki, bu: “ Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun.” Fakat Şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez “ [İsra suresi, 64] ayet-i celilesi ile sabittir.
Her Besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim, faiz ve haram karışan yemekten de yerim.
Şeytan’dan Allah'a sığınılmayan malın da ortağıyım..
Her kim hayvana binerken, helâl yola gitmeyi değil de, aksini isteyerek binerse, ben de onunla beraber binerim. Yol ve binek arkadaşı olurum.
2- Allah Teala'dan diledim ki; bana bir ev vere... Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.
3- Diledim ki; bana bir mescid vere. Pazar yerlerini bana birer mescid yaptı.
4- Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı yaptı.
5- İstedim ki; benim için bir ezan vere. Mezmurları (çalgılarla söylenen ilahi, türkü ve şarkıları) verdi.
6- Diledim ki; bana bir yatak arkadaşı vere... Sarhoşları verdi.
7- Diledim ki; bana yardımcılar vere... Bunun için de kaderiye mensuplarını verdi.
8- İstedim ki; bana kardeşler vere… Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları... Bunlar da şu ayet-i kerime ile sabittir: “ Muhakkak ki (malını) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” [İsra suresi, 27]
Bir ara Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
- “Eğer söylediklerini, Allah'ın kitabındaki ayetlerle isbat etmeseydin, seni tasdik etmezdim.”
9- Yâ Muhammed, Allah'tan diledim ki, ademoğullarını ben göreyim; ama onlar beni göremeyeler... Bu dileğimi de yerine getirdi.
10- Diledim ki, ademoğullarının kan mecralarını bana yol yapa... Bu da oldu. Böylece ben, onların damarları arasında akıp giderim, gezerim, hem de nasıl istersem... Bütün bu isteklerimi verdi.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, İblis'e şöyle seslendi:
- “Ya Ebâ Mürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah'a dönmen mümkün değil mi? Cennet’e girmene kefil olurum... Söz veririm...” Bunun üzerine İblis şöyle dedi:
- Yâ Rasûlallah, iş verilen hükme göre oldu... Kararı yazan kalem de kurudu... Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan, Cennet ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakîlerin efendisi kılan ve Cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır. Ve o, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Ve İblis, cümlelerini şöyle tamamladı:
- İşte bu söylediklerim, sana son sözümdür... Ve bütün söylediklerimi de doğru söyledim.
***
Cenab-ı Hak bizleri Zâtının, Rasûlünün ve onun varislerinin sevdiği kullarından olmayı nasip eylesin. Şeytan’ın ve nefs-i emmârenin şerrinden muhafaza buyursun.
namaz, şeytan, ibadet, lânet, iblis, ilim, ihtiyar, düşük, taat, hayırlı iş, Allah için öğrenilen ilim, Allah için eda edilen namaz, Allah için yapılan iyilikler, laîn, kapı, şaşı, köse, at kılı, fil kafası, manda dudağı, zelil, eba mürre,