Allâh'ın ve Meleklerin Peygambere Salâtı
Hocam hepimizin bildiği gibi ayette, “Allah ve melekleri Nebî üzerine salât ederler” buyruluyor. Bu salât bir anlık mıdır, yoksa sürekli midir? Salâtın manası nedir? Peygamberimize salât u selâm farz mıdır? Cevabınız için şimdiden teşekkür..
"Muhakkak ki Allah ve melekleri, Peygambere çok salât ederler. Ey iman edenler, siz de O'na salât edin, tam bir teslimiyetle de selam verin."[Ahzâb suresi, 33/56]
Âyet-i kerimede geçen “yusallûne (salât ederler)” kelimesi fiil-i muzâridir. Arap lisanında muzâri sîgası teceddüdü, istimrârı yani yenilenmeyi ve sürekliliği ifade eder; bir şeyin devam üzere yenilendiğini bildirir.
Ayrıca âyette söze, isim cümlesi ile başlanmıştır. Bu da te’kit (sağlamlaştırma) ifade eder.
Yine ifadeyi daha fazla kuvvetlendirmek için, kelâmın başına te’kit edatı olan “inne” getirilmiştir.
Bütün bunlar göstermektedir ki, Allah Teala Rasûlü’ne salât eylemeğe devam buyurmaktadır.
Sonra mü’min kullarına da minnette yani lûtufta-bağışta bulunarak, onlara da salavâtı emretmiştir ki; böylece, daha fazla fazilet ve şeref kazansınlar. Yoksa Rasûlüllah (s.a.v.) Allah Teala’nın salâtı ile, onların/mü’minlerin salavâtından müstağnidir, ona ihtiyacı yoktur.[Reddü’l-Muhtar ale’d-Dürri’l-Muhtar (İbn Âbidîn), 1, 521] Bir başka ifadeyle; mü’minlerin okudukları o salât ve selâmlara asıl muhtaç olan Allâh’ın Rasûlü değil, onların kendileridir.
***
Pek çoğumuzun bildiği üzere “salât” kelime olarak duâ, tebrik, tezkiye, temcid, tazim (kutlama-yüceltme-ululama) mânâlarınadır. Müfred (tekil) olan salât'ın cem’îsi (çoğulu), salavât gelir.
Türkçemizde daha çok Sevgili Peygamberimize (s.a.v.) yapılan duâ mânâsında kullanılır.
Cenab-ı Hakk’ın (c.c.) ve Peygamberinin (s.a.v.) Müslümanlar hakkındaki salâtı, onları tezkiye (temize çıkarma, kusurlardan aklama) ve ilahi rahmete mazhar buyurmaktır.
Meleklerin salâtı dua ve istiğfardır, insanlarınki de öyledir. Namaza salât denmesi de, aslının dua olmasındandır. [Müfredât-ı Râğıb, salât maddesi]
Binaenaleyh Allah’tan salât rahmet, meleklerden salât istiğfar, mü’minlerden salât ise hayır-duadır.[Ta’rifat, Seyyid Şerif Cürcâni]
İbn Hacer’e (rh.) göre, Allah’tan Peygamberine salâtın mânâsı, rahmetinin ziyadeliği-çokluğudur. Başkalarına salâtı ise rahmet ve tezkiyedir.
Mücahid’e (rh.) göre, Allah’tan salât tevfik ve ismet (Allah’ın kulu başarıya ulaştırması ve kaza ve belalardan, haramlardan-kötülüklerden koruması), meleklerden avn ve nusret (zafer ve galibiyet için ilahi yardım), ümmetten ittiba’ (tâbi olma, uyma)dır.
Bazıları da Rabb’in Peygamberine salâtı, onun şân ve şerefini yükseltmesi-yüceltmesi-ululaması… Meleklerin salâtı, onun saygıya-hürmete layık olduğunu göstermeleri… Ümmetin salâtı da onun şefaatini istemeleridir, demişlerdir. [Külliyâtu Ebi’l-Beka]
Meleklerden salâtın mânâsı, ‘atf’ yani esirgemedir. Cenab-ı Hakk’a nisbet edilince, ya kullarını melekleri nezdinde senâ etmesi-övmesi demek olur ki, bu, Allah Teâlâ’nın Peygamberlerine salâtının tefsirine daha uygundur… Yahut da rahmetinin kemâli mânâsınadır. Cenab-ı Hak’tan başkasına nisbet edildiğinde salâtın mânâsı, hayır ile duadır.[Seyyid Murtaza ez-Zebîdî]
Peygambere salât, onun şerefini açığa vurmak, göstermek, belirtmek ve şânının büyüklüğüne-ağırlığına, yüceliğine-ululuğuna itina ve ihtimam göstermek, dikkat etmektir. [Beyzâvi]
Hz Ali’den (k.v.) şöyle rivayet olunmuştur: “Âyetin evvelindeki ‘yâ eyyühâ’nin ‘yâ’sı nefse, ‘eyyü’sü kalbe, ‘hâ’sı ruha hitaptır. Sanki Cenab-ı Hak, ‘Habibime salât ederken onun şânını yalnız dilinizle değil, nefislerinizle-kalplerinizle-ruhunuzla da tazim ve tekrim edin (yüceltin, hürmette-saygıda kusur etmeyin)’ buyurmuştur. [Mişkâtü’l-Envâr]
“Allâhümme salli alâ Muhammed” demek, ‘Allâh’ım! Muhammed’in zikrini i’la (anılmasını yükselterek-yücelterek), davetini galip ve şeriatini daim kılmak suretiyle onu dünyada da ahirette de tekrim ve tazim buyur (şânını yükselt ve yücelt). Onu, ümmeti hakkında şefaatçi kıl. Ecrini, derecesini kat kat artır, demektir.’[Ramazan Efendi, alâ Şerhi’l-Akaid]
Halîmi diyor ki: “Salâttan murad İlahî emre imtisal ve Rasûlü’nün (s.a.v.) bizim üzerimizdeki hakkını edaya çalışıp gayret etmek suretiyle Cenab-ı Hakk’a yaklaşmaktır.”
Abdüsselâm da şöyle demiştir: “Bizim Peygamberimize (s.a.v.) salât etmemiz bizden ona, -hâşâ- bir şefaat değildir. Çünkü bizim gibiler öyle bir zât-ı kerime (kerem ve asâlet sahibi, büyük, şerefli, aziz, muhterem bir zata) asla şefaat edemezler. Fakat Cenab-ı Hak, bize, in’am ve ihsan edene iyilikle mukabele etmemizi (karşılık vermemizi) emir buyurduğu ve Rasûl-i Ekrem Efendimize (s.a.v.) edilen salât ve duayı, aczimize nazaran ve lûtfen kâfi gördüğü içindir ki, bu vazifemizi ifaya son derece gayret göstermeliyiz.”
Ebu’l-Âliye, “Cenab-ı Hakk’ın Habibine salâtı, onu melekleri nezdinde senâ buyurması/övmesi, meleklerin ona salâtı da kendisine dua etmeleridir” dedi.
Kadı Ebu Bekir b. Bükeyr dedi ki: “Bu ayet Peygamberimize (s.a.v.) nazil olunca, ashabına, kendisine selâm vermelerini emretti. Onlardan sonra gelenler de, gerek Rasûlullah’ın (s.a.v.) kabrini ziyarette, gerek ism-i âlileri anıldığı zaman ona selâm vermekle emrolunmuşlardır. Bu selâmın mânâsında üç şık vardır:
a) Her türlü noksanlıklardan ve afetlerden selamet sana ve beraberinde bulunanlara olsun. Bu suretle “selâm” masdar olur.
b) Selâm (sıfatının sahibi olan zât yani Allah Teala) seni koruyup muhafaza etmekte, ikram ve inayette daim, kaim ve kefil olsun. Bu suretle selâm, Allah Teâlâ’nın Esmâ-i Hüsnâsı’ndan olur ki, ‘selamet veren zât-ı ecell ve a’lâ’ demek olur. Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin içinde bundan başka masdar yoktur.
c) Selâm, Rasûl-i Mükerreme (s.a.v.) teslim olma ve ona boyun eğme mânâsınadır ki, ‘teslîm’ de budur. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurdu: “Öyle değil; Rabbine andolsun ki, onlar aralarında kimi oraya kimi buraya çektikleri (kavga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”[Nisâ suresi, 4/65]
İmam Râğıb (rh.) der ki: “Selâm ve selâmet”, dış ve iç afetlerinden kurtulmuş olmaktır. Allah Teâlâ’ya “Selâm” denilmesi, kendisine layık olmayan şeylerden sâlim ve münezzeh (sağlam, ayıpsız-kusursuz, her türlü noksanlıktan berî-uzak, temiz ve arınmış) bulunmasındandır.
Sevgili Peygamberimize (s.a.v.), zaman ve mahal ile tahdit edilmeksizin icmâlen (vakit ve mekân ile sınırlanmaksızın kısaca) salât etmek farzdır. Çünkü Cenab-ı Hak ona salât etmemizi emretmiştir. Selef imamları ve tefsir alimleri bu emri vücuba hamlediyorlar ve bunda icma’-ittifak vardır.
Âlimlerin çoğunluğuna göre, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) adı her anıldığında salât getirilmesi gerekir. Nitekim hadis ilmiyle meşgul olanlar, Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) hadislerini rivayet ederken, sözleriyle, halleriyle en büyük saygıyı göstermişler; öğretimi sırasında da Peygamberimizin (s.a.v.) adı ne kadar çok anılırsa anılsın, her anıldığında, "Sallallahü aleyhi ve sellem" diyerek hürmetlerini göstermişlerdir.[Tecrid-i Sarih Tercümesi, 11,164; Geniş bilgi için bkz. Salvale]
Kadı Ebu Bekir b. Bükeyr diyor ki: “Allah Teâlâ bütün halkına Peygamberi üzerine salât etmelerini ve teslimiyetle selâm getirmelerini farz kılmış ve bu farzın ifasını muayyen bir vakte hasretmemiştir (belli bir zamanla sınırlandırmamıştır). Binaenaleyh kişinin ona salât ve selâmı çok yapması, bunu terk etmemesi vaciptir.”
İmam Malik ve arkadaşları ile birçok ilim ehline göre, Peygamber Efendimize (s.a.v.) tam bir samimiyet ve iman ile vakit ve miktar da tayin edilmeksizin ve namaza münhasır olmaksızın (sınırlamaksızın) salât etmek farzdır. Kim ömründe bu şekilde velev ki bir kerre olsun salât ederse, uhdesinden/üzerinden farz sakıt olur/düşer.
İmam Şâfiî’nin ashabına/arkadaşlarına göre ise, Cenab-ı Hakk’ın ve Rasûlü’nün emir ve farz ettiği salât, namazdaki teşehhüt’ten sonra okunan salâttır…
***
Salât ve selâm o kardi yüce Peygambere, Onun âl u ashabına ve kıyamet sabahına kadar Onun yolunu takip edecek olan ümmeti üzerine olsun. Kandiliniz mübarek olsun.
Allâh'ın ve Meleklerin Peygambere Salâtı, Bu salât bir anlık mıdır yoksa sürekli midir, Salâtın manası nedir,