İftira atmak
anne kızına namus iftirası atsa o evlat anneye karşı nasıl hareker etmesi lazım hakını helal etmelimi yoksa etmemelimi
Öncelikle annenize hakkınızı helâl etmenizin doğru ve isabetli olacağını hatıtlatmak isterim.
Sonra da iftira’ya, İslâm hukukundaki cezasına bir göz atalım.
İftira, özel hayatın dokunulmazlığına, insan namus ve haysiyetine tecavüzdür/saldırıdır.
İzzet, haysiyet, şeref (onur), insanın manevi şahsiyeti ve saygınlığı, her türlü tecavüz karşısında dokunulmazlığı anlamındaki kişilik değerleridir.
Cenab-ı Hak insanı en güzel biçimde yaratmış [Tîn suresi, 4], onu şerefli kılıp en güzel şekilde rızıklandırmış [İsra suresi, 70], ayrıca yeryüzünün halifesi yapmıştır. [Bakara suresi, 30]
Bir hadis-i şeriflerinde Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):
“Müslüman’ın Müslüman’a malı, ırzı ve kanı haramdır (yani dokunulmazdır). Müslüman’ın, Müslüman kardeşini hor görmesi (onurunu incitmesi), kişiye şer olarak yeter.” [Ebû Dâvûd, Sünen, Edeb, 40] buyurmuşlardır.
Üç temel değer olarak zikredilen can, mal ve ırz, insana ait maddi ve manevi değerlerin tamamını içine alır.
İnsanın iffetine iftira atmak yani kazf, büyük günahlardandır. Bu hususta Cenab-ı Hak, "Şüphesiz namuslu, kendi halinde olan mü'min kadınlara (zina iftirası) atanlar, dünyada ve âhirette lânet olunurlar. Onlar için büyük bir azap vardır" [Nur suresi, 23] buyurmuştur. Rasûlullah (s.a.v.) de bir hadis-i şeriflerinde kazfi/namusa iftirayı, insanı helâka götüren yedi unsurdan biri olarak zikretmiş ve şöyle açıklamışlardır:
“İnsanı mahveden yedi şeyden sakının:
-Yâ Rasûlallah, bu yedi şey nedir, diye sorduklarında, Rasûl-i ekrem (s.a.v.):
- “Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, Allah’ın öldürülmesini yasak kıldığı bir kimseyi haksız yere öldürmek, yetim malı yemek, faiz yemek, düşmana hücum anında savaştan kaçmak, namuslu kendi halinde olan mü’min kadınlara zina iftirası yapmaktır” buyurdu. [Buharî, Sahih, Tıb, 48, Vesâyâ, 23; Müslim, Sahih, İman, 38]
***
Haklar dört kısımdır
1- Yalnız Allah hakkı
2- Yalnız kul hakkı
3- Allah hakkı ile kul hakkı beraber fakat, Allah hakkının gâlip olduğu haklar
4- Allah hakkı ile kul hakkı beraber fakat, kul hakkının gâlip olduğu haklar.
Bir Müslümana iftira etmek, hem Allah’ın, hem de kulun hakkını ihlâl etmektir. Fakat Allah hakkı gâliptir. Böyle olunca, kul, kendisine (zina suçuyla) iftira edeni affetse dahi dünyada tatbik edilecek olan şer’î ceza muhakkak uygulanır. [Molla Hüsrev, Mir’âtü’l-Usûl fi Şerhi Mirkatü’l-Vusûl 2, 230]
Kişinin ırz ve namusuna, şeref ve haysiyetine yönelik bir iftiranın cezası, Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmıştır:
“İffetli kadınlara zina suçu atan, sonra dört şahit getiremeyenlere seksener değnek vurun. Onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar fasıktırlar (yoldan çıkmışlardır).” [Nur suresi, 4]
Malumdur ki zina cezası 100 değnektir. Bir kadının zina ettiğini iddia eden kişi, bu iddiasını isbatlayamasa dahi kadın töhmet altında kalır ve eski konumunu kaybeder. Suçu gerçekten işlemiş de olabilir. Bu durumda suçu isbatlansa, itibarı daha çok düşer. Dolayısıyla namuslu bir kadına zina suçu atan kişiye, şer’î hukukta zina cezasından az bir ceza uygulanır ve seksen değnek vurulur. Bu onun verdiği zararın tazmini gibidir. Çünkü dört şahit bulabilseydi, kendisi ile beş olacaktı. Bulamadığı için 100 değnek beşe bölünmüş ve şahitlerin payına düşen 80 değnek vurulmuştur. Zina cezasının beşte biri olan 20 değnek toplam cezadan düşülmüştür.
İftiracıya verilen asıl ceza, hiçbir zaman şahitlik yapamamasıdır. İftiranın izi, nasıl ölünceye kadar kadının üstünde kalırsa, şahitliğin kabul edilmemesinin tesiri de iftiracının üzerinde kalacaktır. Bundan sonra iyi hali müşahede olunan kadına karşı tutumlar, daha sonra değişeceğinden, iyi hali görülen iftiracının cezası da kaldırılabilir. Yani tevbe eder ve iyi hali sabit olursa, o zaman kendisine “fasık” denilmez. Bunu şu âyetten anlıyoruz:
“Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.” [Nur suresi, 5]
Âyet-i celîlede, iftirâ eden kimseye dünyâda tatbik edilecek cezâlar îzâh edilmektedir ki; 80 değnek vurulması, şâhitliğinin kabul edilmemesi ve isminin fâsıklar (yoldan çıkmışlar) defterine kaydedilmesi hatırlatılmış... Fakat tevbe eder de, yaptığı işten pişman olursa fâsık diye isimlendirilmekten kurtulacağı da belirtilmiştir. Hanefilere göre şahitliği gene kabul edilmez, Şâfiilere göre ise şahitliği de kabul edilir.
Bilindiği gibi İslâm hukuku başta olmak üzere bütün beşeri hukuk sistemlerinde dahi, Berâet-i zimmet asıldır. Yâni kişilerin suç işledikleri delil ile tesbit edilemediği müddetçe, aslolan, suçsuzluklarıdır İşlemediği bir suç ile kişileri töhmet altında bırakmak, Müslümana yakışmaz Hakîkî mümin, elinden ve dilinden herkesin emin olduğu kişidir.
Kâfir iken, iftiradan dolayı kendisine had cezası uygulanan kişi Müslüman olursa, şahitliği kabul olunur. Çünkü Müslüman olmakla kendisine şahitlik hakkı yeniden doğar. [el-Kurtubî, el-Cami' fî Ahkâmi'l-Kur'ân, Beyrut 1965-1966 12, 190-195; Elmalılı Hamdi Yazır Hak Dini Kur'an Dili İstanbul 1936 4 3478-3483]
***
Son sözümüz de sizin tutumunuzla ilgili olsun. Buyuruyor ki Mevlâmız:
“Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme (haysiyet zedeleme) gelen sadakadan (iyilikten) daha iyidir.” [Bakara suresi, 263]
Size yakışan da, her ne olursa olsun, bunu yapanı bağışlamak, hakkınızı helâl etmek olmalıdır. Onun hakkında hayır-dualarda bulununuz. Zira neticede o sizin annenizdir.
İnsan, Halîfe, anne, iftira, kız, namus, evlat, haysiyet, ırzı, kanı, dokunulmaz, şeref, hakkınızı helâl etmeniz, Allah hakkı ile kul hakkı beraber, kul hakkı gâlip, güzel söz, bağışlama,