Namazda vesvese
hocam yatsı namazının ilk sunnetınde Allah\'tan şüpheye düştüğümü sanıyorum şeytanın vesvesımı yoksa kendımdenmı dıye süphedeyım sımdı eger sorun bende ıse bu namazı ve bundan sonrakı namazları tekrar kılmalımıyım eger namazda Haşa Allah\'tan şüphe dusen kısı yenıden namaz abdestı almalımıdır.Bırde bu namazı tekrar kılmaya kalktım bu seferde sankı Allah\'tan şüphe ettıgımı tescıllemıs gıbı olacagım gıbı hıssedıyorum yanıtınızı beklıyorum
Geçmiş olsun. Rabbim her türlü zâhiri-bâtıni rahatsızlıklarımıza hasarsız, âcil ve kalıcı şifalar versin. Amin…
Namaz içindeki bu vesvese tabii ki Şeytandandır. Bunda kuşkunuz olmasın. Dolayısiyle onun şerrinden Allah’a sığınıp, o düşünceleri derhal zihninizden silip atın ve namazınıza devam edin. Abdestinize de namazınıza da bir zarar gelmez. Namazlarınızı tekrar kılmanız gerekmez. Doyasiyle şüpheniz de tescillenmiş olmaz. Yeter ki o tür vesveseleri kafanızda-gönlünüzde dolayıp yumak yapmayın, Şeytanın esiri ve oyuncağı olmayın! Bu hususta detaylı bilgi için ayrıca sitedeki vesvese ile ilgili yazılara-cevaplara da bkz.
Dilerseniz şimdi de iman’da şüpheye düşen kimsenin, sırasiyle yapması gerekenleri görelim... Bunun için de Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) bu husustaki tebliğ-telkin, talim ve terbiyelerine kulak verelim. Buyuruyor ki Fahr-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.):
"İmanda şüpheye düşen kişi, bu düşünceden Allah’a sığınır". [İbn Hacer Askalanî, Buhari Şerhi Fethu’l-Bâri, 6, 336; Müslim, Sahih, 1, 120] Yani yapması icap eden ilk iş, bu tür kuşku ve vesveselerden, onları ilka eden Şeytan’ın şerrinden Allah’a sığınmak, “Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm” demektir. Sonra da,
"Kendisine şüphe veren şeyi bırakması, (onu) düşünmemesi gerekir". [İbn Hacer Askalanî, a.g.e., 6, 336] Bu nevi şüphe ve tereddütleri derhal terk etmesi, zihninden silip atması lazımdır. Bunun akabinden de;
"Allah’a ve Rasûlune iman ettim, der". [Müslim, Sahih, 1, 119-120] Ve Allah Teâlâ’nın şu ayetini okur:
“Hüve’l-evvelü ve’l-âhıru ve’z-zâhiru ve’l-bâtınu ve hüve bikülli şey’in alîm”.
Meali: "O Evvel’dir (bütün eşyadan önce ve hiçbir şey yok iken var olandır), Âhirdir (her şey helâk ile yok olduktan sonra bâki kalandır), Zâhir’dir (sayısız ve apaçık delillerle varlığı âşikârdır, meydandadır), Bâtındır (varlığının keyfiyeti-mahiyeti-hakikati gözlerden ve idrâkten saklı olandır). O her şeyi hakkıyla ve kemâliyle bilendir. " [Hadîd suresi, 3; Ebu Davud, Sünen, 4, 329]
***
Bilindiği gibi birçok dünyevî ilimlerin doğuşunda-gelişmesinde şüphe ve şüphecilik ilk noktadır. Bu duygu, kuvvetlenerek zan haline gelmiş, hududu tesbit edilmiş ve tarifi yapılmış ise "müsbet" olma vasfını kazanmıştır. Felsefe gibi bu vasfı kazanamayanlar mazide ve hâlde çöküp gitmişlerdir. İstikbâlde de aynı vaziyet câri olmaya devam edecektir.
Fakat Hâlık'ımızın varlığı o kadar açıktır ki, onun varlığında izahata bile ihtiyaç yoktur. Allah (c.c.) olmasa, aslı-faslı, ismi-cismi olmayan âlem ve Âdem nasıl ve ne şekilde olacaktı?
Düşünsenize; çamurdaki bir iz, oraya basan ve oradan geçip giden bir canlıya delâlet etmeye yeterken, bu muazzam mükevvenat ve içindekiler, Allah'ın varlığına açık birer delil değil midir?
Âcizâne kanaatim; şüpheciliği esas alan felsefecilerin tesiri altında kalmış veya bir kısım sözde hocaların medya kanalıyla kafalara doldurduğu, şeytanın vesvese yoluyla gönüllere aktardığı evham ve şüpheler sizi de bu hâle sürüklemiştir... Ama siz, aldığınız dini eğitim ve öğretimin tesiri ile imanınızı korumak için nefs ve şeytanın tohumlarını kalbinizde yeşertmesine karşı mücadele yolunu seçmişsiniz. Bu imkân ve iktidara sahip olamayanlar, küfrün ve inkârın, inat ve itirazın içine düşmekte ve çoğu zaman kendini kurtaramadan fâni hayatını bitirmekte ve yitirmektedir. Rabbim cümlemizi ve bilcümle Ümmet-i Muhammed’i şerlerinden muhafaza buyursun.
***
Kalbinize bu şüphe gelince, yukarıda da hadisler ışığında anlatmaya çalıştığımız gibi, "Eûzü billâhi mine’ş-şeytani’r-racîm"i okuyup onun şerrinden Allah’a istiâze ediniz / sığınınız. O devam ettikçe siz de bu mübarek kılıçla şeytanın boynunu vurmaya devam ediniz. Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de, "Eğer şeytandan bir vesvese, bir gıdık-gıcık gelirse hemen Allah'a sığın. Muhakkak ki Allah, hakkıyla işiten, kemâliyle bilendir" [A’raf suresi, 200] buyurmaktadır. Umulur ki, şeytanı bu şekilde kahredip, uzaklaştırmış olursunuz. Bunu takiben, kalpten gelen bir samimiyetiyle, yedi defa "Âmentü Billâhi ve bi-Rasûlihî" veya “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasûlullah” ile yine yedi defa da "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyil azîm" deyiniz.
Şüphenin bulunmadığı zamanlarda da yine boş durmayınız, salevât-ı şerifeye devam ediniz. Mesela günde yüz defa Efendimiz'in (s.a.v.) ruh-i şerifleri için salevât okumaya çalışınız. Okuduğunuz salavâtlar, mutlaka Rasûl-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) manevi antenlerine intikal etmeye başlayacaktır, bundan emin olunuz. Bunu takiben Efendimiz'in (s.a.v.) şefaat ve yardımlarını isteyiniz. Cankurtaran simidi, nasıl denize düşeni kurtarmakta yardımcı olursa, salevât-ı şerife de "itikadî meselelerde" şüpheye düşeni kurtaran bir "manevi gemi"dir, kurtarıcıdır.
***
Eğer bu şüphe hâli, söylediğiniz gibi namaz içinde gelirse, beden dili ile değil de kalbinizin dili ile İblis’e şu cevabı veriniz:
"Allah Teala olmasaydı, olmayan bir şey için, sen bana bu vesveseyi yapar mıydın? Senin yaptığın bu vesvese bile Allah'ın var olduğunun delilidir."
Bir de banyo yaptığınız yere küçük abdest bozmamaya dikkat ediniz! Vesveselerde bunun da payı büyüktür.
namaz, şeytan, Abdest, şüphe, iman, Vesvese, ilka, Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm, bu düşünceden Allah’a sığın, Kendisine şüphe veren şeyi bırakması,