Sorular | Soru sor

Mısır

selamun aleykum hocam;
mısırda yaşanan katliam hakkında neler söylerdiniz,
şuan sokaktaki müslümanlar ellerine hiç silah almadan sadece protesto ederek ölmeye devam ediyorlar,islamın bu tutuma bakışı nedir hocam,
binlerce müslümanın öldürülmesine sebep olan sokağa çıkma çağrısı yapanlar vebalde değil midir,
bu protestolar cihad anlayışının neresindedir./cihad mıdır.
darbeci yönetimi protesto ederken vurulan müslümanlar şehid midir?

Ve aleyküm selam.

Mısır’da yaşananlar hakkında söylenmesi gerekenler fazlasıyla söylendi, söylenmeye de devam ediliyor. Ayrıca bizim bir şey söylememizi gerektirecek bir durum da görmüyorum ortada… Yaşananlar âşikâr! Hem de dünyanın gözü önünde… İslâm hukuku bakımından da hayli değerlendirmeler mevcut. Ama madem istemişsiniz, bir fikir jimnastiği de biz yapalım olaylar üzerinden…

Bu ve benzeri hadiselere İslâm’ın bakış açısı malum; zalime meyletmemek, zulme rıza göstermemek, olabildiğince de mâni olmaktır. Bunu da mevcut şartlar muvacehesinde, hadis-i şerifteki ifadesiyle “eliyle, diliyle” yapmaya çalışmak… Bunlar mümkün olmuyorsa, kalben buğzetmek, olanları tasvipkâr duruma düşmemektir. Uygulamaları ise İslâm tarihi boyunca görmek pekala mümkün. Onun içindir ki şuurlu mü’minlerin “tarih okumaları vacip”tir denilmiştir. Yoksa tarihi roman okur gibi okuyanlar, ondan ne ibret alabilirler ne de ders!..

Önder-lider-rehber durumundaki kişilerin aldıkları kararlarsa, tabii ki tartışılabilir… Doğruları da eğrileri de olabilir. Vebali de haliyle o kararı verenlere aittir. Bu kargaşada imanla ölenler, umulur ki şehittirler.

Başkalarının hukukuna tecavüz etmeden yapılan protestolar, mevcut sistem içinde olabilecek en makul, en mantıklı, hukuka en uygun aksülamellerdir. Makul ve mantıklı olmayan, hukuksuz olan ise, maksadı sadece meramını ortaya koymak, zulme karşı gelmek olan halkın üzerine ateş edenlerin yaptığıdır.

Peki bu zulme karşı başka türlü bir siyasi yol ve usûl uygulanamaz mı? Elbetteki uygulanabilir. Ama unutmayalım ki, orada o elîm hadiseleri yaşayanlar biz değiliz. Onların yerinde biz olsak ne yapardık, yapabilirdik? Sizi bilmem ama, benim açımdan gerçekten tahmin etmesi güç bir durum. En uygun metod, en verimli hareket, en az zararla netice alınabilecek strateji ne olurdu, ne olması icap ederdi bilemiyorum. Çünkü ortada mahalli gibi gözüken, fakat beynelmilel güçlerin cirit attığı bir vaziyet söz konusu. Her şey iç içe geçmiş… Olanlar, belli iki millet, grup / topluluk arasında cereyan eden bir hadise değil. Tam bir Haçlı Seferi. Ama tarihtekilerden çok daha çirkin, kaypak, menfaate yönelik, iki yüzlü ve tehlikeli!

“Batı, Mısır meselesine bence şöyle bakıyor:

‘Ortadoğu’da İran’ın önderliğinde Şiî bir blok var. Türkiye de, İhvan’ı destekleyerek onun çeşitli ülkelerde öne çıkmasıyla, hatta petrol zengini ülkeleri de benzer devrimlerle buna katarak Sünnî bir blok oluşturmak istiyor. Böyle olursa, hem İsrail’in durumu riske girer, hem de benim petrol çıkarlarım zedelenir.” [Zaman gazetesi, 18 Ağustos 2013, Pazar]

Evet, değerli dostum ağabeyim Ahmet Selim beyin bu isabetli teşhis ve tahlilleriyle durum aynen böyle. Buna katılmamak mümkün mü? Hal böyle olunca mücadele adına ortaya konulacak taktikleri de iyi düşünmek, yerinde ve zamanında uygulamaya koymak gerekiyor.

Ne diyelim; oralardaki kardeşlerimize 'Rabbim kolaylıklar versin' diye muzafferiyetler dilemekten öte yapabileceğimiz bir şey de gözükmüyor şu an için. Devlet olarak bu durumu tasvip etmeyenlerin de, diplomasiden başka yapabilecekleri pek bir şey yok. Onu da olanca imkânlarıyla -hatalarıyla / savaplarıyla- yapmaya gayret ettiklerini görüyoruz.

Mısır ve benzeri ülkelerdeki Müslümanların, 12 Eylül Darbesi’nde Türkiye halkının uyguladığı stratajiyi de uygulamaları tabii ki mümkündü. Yani radikalleşmeden, işi suhuletle ve sükûnetle karşılayıp derinden ve tabandan hareketle netice almaya çalışabilirlerdi. Ama görülen o ki; onlar, her ne pahasına olursa olsun, aleni mücadeleyi tercih etmişler… Bilemiyoruz, belki de sonuç bakımından böylesi hayırlı olur. Akan kanlar boşa gitmez. Bu yapılanları da “intihar saldırıları” gibi değerlendirmediğimi belirtmek isterim. Umarım hakkın-adaletin, huzur ve sükûnun tesisine vesile olur.

Bekleyelim, görelim… diyor ve bu noktada son sözü gene mütefekkir yazarımız Ahmet Selim beye bırakmak istiyorum. Şöyle diyor:

“…bu meseleler sadece tepkilerle çözülmez. Vakarlı, hesaplı, ufuklu tedbirlere ihtiyaç var. Suriye’deki durum mâlum; Irak’ın ağlanacak hali sürüyor. İslâm coğrafyasında ‘canlı bombalar cinneti’ devam ediyor.

“Bazı şeylere fiilî gücümüz yetmez ama onlardan fazlasına fikrî gücümüz yetebilir. Tepkiler yetmez ama vakarlı, hesaplı, ufuklu tedbirler ve etkiler nice amaçlara yetebilir. Hamâsetle değil; akılla, basiretle, fikrî etkinlikle, stratejik usûl maharetiyle yaklaşalım.

“Şimdi yine anlamayıp tepki gösterenler olabilir. Lâkin doğrusu bu. Sayın Ahmed Davutoğlu’ndan “Ortadoğu’yu biz dizayn edeceğiz” sözünü defalarca kulaklarımla duydum. Böyle dersek, Batı kuşkuya, tereddüde düşer ve oyunlara başlar. Bunu çok samimi olarak söylüyorum. Dış politika reel imkânlar ve şartlar ortamının rasyonalitesi ve dili ile yapılır.

“Protesto edelim, zalimleri kınayalım ama bunları da unutmayalım”.

Mısır, Şiî, Cihâd, Müslümanlar, silah, darbeci yönetim, anlayış, protesto, katliam, fiili gücümüz, canlı bombalar cinneti, ortadoğu, petrol, ihvan, sünnî,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com