Kul hakkı
Bilindiği üzere bir başkasının malını ondan izinsiz kullanmak kul hakkıdır.Peki yolda bulunan bir araba farz edelim.Bu arabanın camı arabanın sahibine ait.Ben arabanın sahibinin izni olmadan o cama bakıp kıyafetimi falan düzeltsem kul hakkı olur mu?
Bir de yoldan geçerken binaların gölgesi yere vuruyor.Nasıl binanın sahibi var ise o binanın unsurlarınında(balkon,cam vb.) ve özellikle de gölgesinin sahibi de o kişi oluyor. Hal böyle olunca yoldaki gölgeye basarsam kul hakkı olur mu?
1- Demişsiniz ki; “Bilindiği üzere bir başkasının malını ondan izinsiz kullanmak kul hakkıdır.” Tamam anladık; malumu ilam kabilinden edilmiş bir laf. Peki ama, yolda bulunan bir arabanın camı sahibine ait olmakla birlikte, camdaki görüntü de mi onun malıdır? Ve ‘kimse bu cama bakmasın, ayna olarak kullanıp kendine çekidüzen vermesin, yoksa hakkımı helal etmem’ diye bir uyarı yazısı mı koymuş arabanın camına?!
Bir defa İslâm’da zorlaştırmak değil, kolaylaştırmak esastır. Dolayısiyle hak-hukuk mevzuu olmayacağı, hatta aksi düşünülmeyip kişinin helal edeceği bilinen hususlarda, herhangi bir sıkıntı ve sakınca olmaz. Ayrıca bırakınız böylesine gayr-i akli ve gayr-i mantıki meseleleri, Müslümanın hiç mi kimseseye yararı olmayacak, iyiliğe ihtiyacı bulunmayacak? Oysa bizler, "Sizden kim, bir yarım hurma ile de olsa ateşten korunabilirse, bunu yapsın" [Buharî, Sahih, Zekât 10, 9, Menâkıb 25, Edeb, 34, Rikâk, 49, 51, Tevhîd ,24, 36; Müslim, Sahih, Zekât, 66-67; Nesâî, 63] diyen bir dinin müntesipleri değil miyiz?
Ve yine sık sık hatırlatıyoruz; İslâm’da, dört şer’î-aslî deliller olan Kitap, Sünnet, İcma’ ve Kıyas’ın yanında, fer’î deiller de vardır. Nitekim bunlardan biri de “örf”tür. “Örfen mâruf olan şey şart kılınmış gibidir”. [el-Eşbâh, s. 49] Yani bir belde halkı arasında mûtad olunagelen (alışılıp âdet halini almış olan) şey “örfen mâruf” olduğundan (gelenek olarak bilindiğinden), ayrıca konuşulmasa da şart kılınmış gibi hükme medâr olur (verilecek kararda dayanak teşkil eder). Meselâ:
a) Kızını evlendiren bir baba, onun için hazırlayıp verdiği çeyizi, bilâhare emaneten verdiğini iddia edecek olursa, bu hususta beldenin örfüne/âdet ve geleneğine göre hükmedilir. O belde halkı kıza verilen çeyizi emanet olarak değil, mülk olarak veriyorsa, babanın bu husustaki iddiası reddedilir.
b) Bahçe veya tarlada çalıştırılmak üzere tutulan işçiye, yemek verilip verilmeyeceği söz konusu edilmemiş, fakat işçiler yemek de isteyecek olurlarsa, bu hususta da o beldenin mâruf olan örfüne (âdet ve geleneğine) göre hareket edilir. Âdet verilmesi yönünde ise, konuşulmasa bile verilir; verilmemesi yönünde ise, işçiler istese bile şiverenin onlara yemek verme mecburiyeti yoktur. Aynen bunun gibi, toplumda hiç kimse “vay benim arabamın camına bakıp saçını-başını düzeltti, benim bunun üzerinde hakkım oluştu” diye düşünmeyeceği, böyle bir şeyin olmayacağı bir örftür, bilinen bir gerçektir.
2- Burada ‘saçmalamada zirveyi zorlamışsınız’, desek sanırım mubalağa olmaz! Yahu bir defa dünya da sabit değil ki gölge sabit olabilsin ve üzerine basmadan yeryüzünde dolaşılabilsin? Kaldı ki binanın gölgesine basmakla, kişinin ayağına mı basmış oluyorsun ki bir kul hakkı tahakkuk etmiş olsun?! Bir de aksini düşün; öbürü de ona ‘binanın gölgesini benim üstüme ya da arsamın üzerine düşürme’ gibi bir saçmalık yöneltirse ne olacak? Bunun sonu gelir mi?
Eğer meseleye farklı bir açıdan, edep penceresinden bakacak olursak, -hâşâ- hangi gölgedir ki Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ve vârislerinin gölgesi gibi olsun ve üzerine basmama noktasında itina gösterilmeyi gerektirsin!..
Merak etme, gölgesine bastığın kişiye zulmetmiş, hakkına girmiş olmazsın. Kaldı ki genelde buna mecbursun, zarureten basıyorsun, oturup onun bahçesinde-ağaçlarının gölgesinde gölgelenmiyorsun ki. Ayrıca sen İmam-ı Azam (rh.) da değilsin ki ihtiyatta-takvada ondan ileriye gidebilesin. O bile bu noktada ‘gölgeye basma’ üzerinde değil, ‘alacaklısının gölgesinde oturmama’ hususunda dikkatli davranmıştır. Nitekim İmam Kuşeyri (k.s.), Risâle’sinin takva bahsinde şunları söyler:
“Ebu Hanife (rh.), alacaklısının ağacının gölgesinde oturmaz ve şöyle derdi: ‘Her verilen borç, şayet beraberinde bir menfaat getiriyorsa o faizdir”. [Bkz: er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, s. 57; Tabakatu’ş-Şa’rani, s. 53; el-Hayrâtu’l-Hisan, s. 60]
Velhasıl; bunlar gerçekten fuzuli-faydasız ve gereksiz, hatta saçma-sapan düşünce ve vesveselerdir. Lütfen bu ve benzeri mâlâyanilerle meşgul olmaktan uzuk durunuz. Aslında bu tür vesveselere-mantıksızlıklara cevap bile vermek lüzumsuzdur, ama başkalarının da kafalarını karıştırmanız ihtimaline binaen karşılıksız bırakmamayı uygun bulduk. Umarım tekrarı vaki olmaz.
tarla, Kul hakkı, cam, mal, araba, kıyafet, ateş, saçmalama, bahçe, izinsiz kullanmak, çekidüzen, gayr-i akli, gayr-i mantıki, yarım hurma,