İbadetlerin mükâfatı
Allah'a ibadet edince, Allah'ın karşılık olarak vereceği güzel şey ve iyilikler nelerdir?
“Allah (c.c.) her şeye kadirdir” [Bakara suresi, 284], ne dilerse onu verir. Yeter ki imanla, ibadetle, salih amellerle gidip Cennet’e girebilesin... Orada aklına-fikrine-havsalana gelmeyecek nice nimetler mevcuttur, hepsinin üstünde de “Cemâl-i ilahi”yi görme nimeti vardır.
İnsanlar var olmasını istedikleri, fakat dünya şartlarında mümkün olmayan şeyleri kimi zaman şiirlere, romanlara, filmlere mevzu ederler. Bu nevi fikirleri-hayâlleri fantastik, ütopik gibi sıfatlarla tavsif ederek gerçekdışı olduklarını vurgularlar. Çoğu insan bu hayal ürünü mükemmelliklerin hakikat olmasını ister, bunlara özenir. Ancak dünya şartlarında bunların gerçekleşmesinin muhâl olduğunu bilmek ve bu güzellikleri sadece hayal etmek onların ruhunda derin bir zevk oluşturmaz. Aksine yaşadıkları ortamdaki eksikliklerin biraz daha farkına vararak dünyanın gerçek yüzünü görmelerine, bu da kendi ifadeleriyle "keyiflerinin kaçmasına" sebep olur. Elbette ki tarif ettiğimiz bu ruh hali iman etmeyen kişiler için söz konusudur.
Ahiretin varlığına kesin bir şekilde iman eden mü’minler ise, hayal gücünün sınırlarını zorlayan bütün ihtimallerin Allah'ın "ol" demesiyle gerçekleşebileceğini, ahirette Cennet nimeti olarak karşılarına çıkabileceğini bilirler. O halde insan, dünyada "olsa ne güzel olur" diye düşündüğü her güzellik ve nimete Cennet’te kavuşabilmeyi umabilir. Bu umut içindeki insan, istediği herşeye kavuşabileceği Cennet’i hak edebilmek için ciddi bir çaba göstermeye başlar.
Ebu Hüreyre’den (r.a.) rivayet olunan bir hadsi-i şerifte şöyle gelmiştir:
“Allah Teâlâ: ‘Ben sâlih kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşer kalbinin hatırından geçirmediği şeyleri (nimetleri-ikramları) hazırladım’ diye buyurdu.” [Müttefekun aleyh, Lafız Buhârî'ye aittir, Hadis no: 7498]
Cenab-ı Hak buyurdu ki:
“İşte Allah’ın, onların (bu) söylediklerinden (kelime-i tevhid ve sair zikirlerinden, salih amel ve ibadetlerinden) dolayı altından ırmaklar akan cennetleri, kendileri için ebedî kalıcı olmak üzere, onlara mükâfat olarak ihsan etdi. Bu, muhsinlerin (iyilik yapıp iyi davrananların) mükâfatıdır”. [Mâide suresi, 85]
Allah Teala Cennet’i tarif edip tanıttığı ayetlerle insanlara dünyadakilerle kıyaslanmayacak bir nimet ufku açmaktadır. "Orada diledikleri herşey onlarındır; Katımız'da daha fazlası da var." [Kaf suresi, 35] ayetiyle Cennet’teki bu nimet genişliği haber verilmektedir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde mü’minlere, kendilerini bekleyen Cennet nimetleri hakkında şu ayeti hatırlatmıştır:
“Artık hiçbir nefis, yaptıklarına karşılık olmak üzere kendileri için gözler aydınlığı olarak nelerin (sayısız nimetlerin) saklandığını bilmez”. [Secde suresi, 17; Tezkireti'l Kurtubi, s. 306, 498]
Hz. Allah'ın Cennet’te lûtfedeceği nimetler düşünülürken, unutulmaması gereken önemli bir nokta da insan aklının çok sınırlı olduğudur. Bundan dolayı kişi, kendisine vaat edilen nimetlerin bolluğunu, çeşitliliğini, benzersiz güzelliklerini zihninde tam olarak canlandıramayabilir. Kur’an'da ve hadislerde bildirilen nimetler, yapılan tasvirler insanlara açıklayıcı olması bakımından, dünyadaki güzelliklerin yer aldığı teşbihlerle / benzetmelerle tarif edilmektedir. Ancak bunlar Cennet’te çok daha mükemmel halleriyle olacaklardır. Çünkü Cenab-ı Mevlâ, sonsuz kudretinin bir tecellisi olarak Cennet’i, bütün kusurlardan arındırılmış mükemmel bir mekân olarak yaratmıştır.
İnsanın sınırlı düşünme ufkunu şöyle bir örnekle anlatabiliriz:
İnsan, görme duyusuna sahip olmasa ve sadece tat alma, koklama, işitme ve dokunma duyularıyla yaratılmış bulunsa; göze hitap eden nimetler kendisine ne kadar tarif edilip anlatılsa da bunları kavraması mümkün olmazdı. Renkten, aydınlıktan, estetikten, simetriden, ihtişamdan bahsedildiğinde, bu kişi bütün bunları anlayamayabilirdi. Aynı şekilde şu anda bizim bilmediğimiz ama Allah Teala'nın Cennet’te var edeceği ve bize yepyeni ufuklar kazandıracak başka duyular da olabilir. Dolayısıyla sadece beş duyumuzla sınırlı olduğumuz bu dünyada ne tür nimetlerden habersiz olduğumuzu tam olarak kavramamız da mümkün olmayabilir.
Yine Mevlâ-yi zû’l-Celâl buyuruyor ki:
“İşte bu, sizin yapageldiğiniz iyi amel (ve güzel hareket) leriniz sayesinde mîrasçı kılındığınız Cennet’tir”. [Zuhruf suresi, 72]
Görüş, düşünce ve hayal ufkumuzdaki sınırlılığı, penceresiz bir evin içinden hiç dışarı çıkmadığını varsaydığımız bir kimsenin durumuna da benzetebiliriz. Evin dışındaki güzelliklerden; dağların, nehirlerin, ağaçların görünümünden, birbirinden estetik çiçeklerden, sevimli hayvanlardan, berrak bir gökyüzünden, gün ışığının aydınlığından... habersiz olan bu kişi, nasıl bir nimet eksikliği içerisinde olduğunun da farkında olmaz. Kaldı ki bu kıyas, dünyadaki güzellikler üzerinden yaptığımız bir kıyastır. Dünyanın nimet ve güzellikleri ise Cennet nimetlerinin yanında son derece eksik ve kusurludur. Bu bakımdan iman eden bir kişi Cennet’i de sahip olduğu sınırlı bilgiler dahilinde, dar bir görüşle değerlendirmekten kaçınmalı, bu yanılgıya düşmemelidir. Çünkü insan, Rabbimiz'in (c.c.) bildirdikleri dışında Cennet’le ilgili nimetlerin, tabir caizse Cennet ehli için hazırlanmış sürprizlerin neler olabileceği hakkında fikir sahibi bile değildir. Yukarıda zikrettiğimiz bir ayet-i kerimede, "Orada onlara ne dilerlerse var, bizim nezdimizde ise daha fazlası var." [Kaf suresi, 35] buyrulmaktadır.
Bir rivayete göre ise Peygamberimiz (sav) Cennet nimetlerini şöyle tarif etmiştir:
“Cennet’e koşan yok mu? Çünkü Cennet’te akla-hayâle gelmeyen nimetler vardır”. [Tezkiretü'l Kurtubî, s. 306-307, 499]
amel, Cennet, iman, ibadetler, Cemâl-i ilahi, mükâfatı, Allah (c.c.) her şeye kadirdir, sâlih kullar, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir beşer kalbinin hatırından geçirmediği şeyler, Cennet’e koşan yok mu, Cennet’te akla-hayâle gelmeyen nimetler vardır,