Kelime-i tevhidin kalp ile zikri…
Selamun aleyküm Hocam, Kelime-i tevhidi dudağımızı kıpırdatmadan içimizden getirsek olur mu? Tşk ederim
Elbette olur; hem de çok çok güzel olur... Çünkü İslâm’a girişin ilk adımı olan Kelime-i şehadette dahi aslolan kalbin tasdikidir, dilin söylemesi değil. Dilin söylemesi, sadece çevresinde onun Müslüman olarak tanınması için gereklidir. Zikirde de asıl olan, kalbin zikridir. Dil ile zikredilse bile, kalbin de ona iştirak etmesi lazım. Yoksa zikir, kışırdan-kabuktan ibaret kalır.
***
Kelime-i tevhidin faziletini ifade eden şu hadisleri de burada hatırlamak yerinde olacaktır:
"Allah Teâlâ buyurur ki: Lâ ilahe illallah benim kalemdir. Bunu söyleyen kimse bu kaleye girer. Bu kaleye giren kimse de azabımdan kurtulur." [Ebû Nuaym, Hilye, 3, 224; Deylemî, Firdevsü'l-Ahbâr, Hadis no: 4458; Süyûtî, el-Câmiu's-Sagîr, Hadis no: 6048; Süyûtî., ed-Dürrü'l-Mensûr, 4, 293]
"Lâ ilahe illallah diyen ve bu iman üzere ölen kimse, (er veya geç mutlaka) cennete girer." [Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5, 236; İbn Hibbân, Sahîh, Hadis no: 200; Taberânî, el-Kebîr, 20, 41]
***
Silsile-i Sâdât-ı Nakşibendiyye’nin 9. Halkasını teşkil eden ve 5 büyük merkezden biri olan Abdülhâlık Goncdüvânî (k.s.) hazretleri, beş yaşına geldiğinde ilim öğrenmesi için Buhârâ'ya gönderildi. Büyük âlim Hâce Sadreddîn hazretlerinden Kur'ân-ı Kerîm ve tefsîr ilmini öğrenmeye başladı. Ders esnâsında bir gün; "Rabbinize tazarrû' ile (boyun büküp yalvara-yalvara) ve gizlice dua edin. Çünkü O, (bağırıp çağırarak) haddi aşanları sevmez!" [A'râf sûresi, 55] âyet-i kerîmesine gelince, talebe Abdülhâlık hocasına:
- "Efendim! Bu ‘gizli’den murâd edilen nedir? Kalb ile yapılan zikrin aslı nasıldır? Eğer zikir ve duâ, âşikâr (sesli) bir şekilde dil ile olursa riyâdan korkulur. Araya riyâ girerse, lâyık olduğu şekilde zikredilmemiş olur. Şâyet kalb ile zikretsem; "Şeytan insanın damarlarında kan gibi dolaşır" hâdis-i şerîfi gereğince, şeytan bu zikri fark eder. Ne yapacağımı bilemiyorum, bu müşkilimi halletmenizi istirhâm ederim."diye arz etti.
Hocası, büyük âlim Sadreddîn hazretleri, bu yaştaki bir çocuğun kendisinin bile anlayamadığı böyle bir suâl sormasına hayran kaldı ve cevap olarak:
- "Evlâdım! Bu mesele, kalb ilimlerinin bir mevzuudur. Allah Teâlâ nasîp ederse, sana bu ilimleri öğretebilecek bir üstâza seni kavuşturur. Kalb ile zikri ondan öğrenirsin, böylece bu müşkilin halledilmiş olur." buyurdu.
Abdülhâlık Goncdüvânî (k.s.) bu işâret üzerine, meselelerini halledecek o büyük zâtı beklemeye başladı…
Bir gün Hızır aleyhisselâm yanına geldi. Ona, Allah Teâlâ’yı gizli ve açık zikretme yollarını öğretti ve mânevî evlâtlığa kabûl edip; "Kalbinden ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah” kelime-i tayyibesini şöyle-şöyle zikredersin!" diye târif etti. Abdülhâlık hazretleri de, târif üzere, bu mübârek kelime-i tevhîdi sessiz-sessiz kalben söylemeğe başladı. Bunu, kendisi için ders kabûl etti. Bu hâl mânevî makamlarda yükselmesine, pek büyük mesafeler kat’etmesine vesile oldu.
***
Keza aynı silsilenin 33’üncü ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri de bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
“Herhangi bir kimse letâifiyle [kalp, ruh, sır… veya diğerlerinden biriyle] ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah’ derse, 24 saatlik günahları gider… Yerine mükâfat yazılır. Kelime-i tevhid zikrini letâifle yalnız ehl-i râbıta yapabilir. Çünkü tesiri çok kuvvetlidir. Ondaki lezzet ve füyûzâta herkes tahammül edemez….” [Ziya Sunguroğlu, Notlarım, s. 49]
Kelime-i tevhidin kalple zikri, dudağımızı kıpırdatmadan içimizden, letâifiyle, ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah’ derse, 24 saatlik günahları gider, Kelime-i tevhid zikrini letâifle yalnız ehl-i râbıta yapabilir,