Namaz ile Allah’a iltica…
Hocam sorum şu: Sıkıntıya düştüğümüzde namaz ile Allaha nasıl iltica etmeliyiz, bu namaza nasıl niyet edilecek ve nasıl kınacak? Tşk ederim
Değerli kardeşim;
Sizin sormuş olduğunuz namazın adı, “Hâcet Namazı”dır. Dolayısiyle nafile olarak “Allah rızası için hacet namazı kılmaya” diye niyet edilir. Kılınış şekli de, aynen diğer namazlar gibidir, farklı bir usûlü yoktur.
Her ihtiyâcını Allâh Teala'ya arzeden ve her an O'nu tesbih edip zikreden Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, herhangi bir ihtiyacı olan kimselere, iki rek'at namaz kılmalarını tavsiye etmiş ve buyurmuştur ki:
"Kimin Allâh'a veya herhangi bir insana ihtiyâcı hâsıl olursa, önce güzelce abdest alsın, iki rek'at namaz kılsın, sonra Allâh Teâlâ’ya hamd ü senâda bulunsun, Rasûlüne (s.a.v.) salât ü selâm okusun, daha sonra da şu duâyı yapsın:
“Halîm ve Kerim olan Allâh'tan başka ilâh yoktur. Arş-ı A'zam'ın Rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Âlemlerin Rabbi'ne hamd olsun.
“Allâh'ım! Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini celbedecek esbâbı taleb ediyor, her çeşit günahtan koruman için yalvarıyorum.
“Her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan selâmet diliyorum.
“Rabbim! Affetmediğin hiçbir günâhımı, kaldırmadığın hiçbir sıkıntımı bırakma!
“Rızâna uygun olan her türlü dileğimi yerine getir! Hangi amelden râzı isen onu ver, ey Rahîm olan, bana en ziyâde merhamet gösteren Rabbim!'
“Bundan sonra dünyevî veya uhrevî her ne dilerse taleb eder, çünkü o dilek takdir edilir." [İbn Mâce, Sünen, İkâme, 189; Tirmizî, Sünen, Vitr, 17]
Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) hâcet namazı tavsiyesine sıkıca sarılan ashâbı (r.anhum), herhangi bir ihtiyaçları olduğunda Cenab-ı Hakk’a ilticâ eder ve murâdlarına nâil olurlardı...
Bir yaz günü bahçıvanı Hz. Enes’e (r.a.) gelerek, yağmur yağmadığından ve bahçenin kuruduğundan yakındı! Hz. Enes su getirterek abdest alıp namaza durdu… Selâm verdikten sonra bahçıvanına:
- Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sordu. Bahçıvan:
- Göremiyorum, dedi. Enes (r.a.) tekrar içeri girip namaz kıldı. Üçüncü yahut dördüncü kez bahçıvanına:
- Gökyüzünde bir şey görebiliyor musun? diye sorunca adam:
- Kuş kanadı gibi bir bulut görüyorum, dedi. Bunun üzerine Enes (r.a.) namazını ve duâsını sürdürdü. Az sonra adam yanına girdi ve:
- Gök bulutla kaplandı ve yağmur yağdı, dedi. Hz. Enes:
- Haydi Bişr bin Şegaf'ın gönderdiği ata bin de yağmurun nerelere kadar yağdığını araştır, dedi.
Bahçivan ata binip etrafı dolaştığında, yağmurun Müseyyerîn köşkleriyle Gadbân sarayından öteye geçmediğini gördü ki, Hz. Enes’in bahçesi de bu sınırlar dâhilindeydi. [İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-kübrâ, VII, 21-22]
***
Ashâb-ı kirâm'ın hâcet namazı ile Allâh'a yönelip yalvarmalarına bir başka misâli de Enes bin Mâlik (r.a.) şöyle anlatır:
Rasûlullah’ın (s.a.v.) ashâbından Ebû Mı'lâk (r.a.) adında biri vardı... Bu zat başkaları ile ortaklık kurarak ticaret yapardı... Dürüst ve takvâ sâhibi biri idi... Bir defasında yine yola çıkmıştı…
Karşısına çıkan silahlı bir hırsız:
- Neyin varsa çıkar seni öldüreceğim, dedi. Ebu Mı'lâk:
- Maksadın mal almaksa al, dedi. Hırsız:
- Ben sâdece senin canını istiyorum, dedi. Ebu Mı'lâk:
- Öyleyse bana müsaade et de namaz kılayım dedi. Hırsız:
- İstediğin kadar namaz kıl, dedi. Ebu Mı'lâk namaz kıldıktan sonra üç defa şöyle duâ etti:
‘Ey gönüllerin sevgilisi (Yâ Vedûd), ey Yüce Arş’ın sâhibi, ey dilediğini yapan Allâh’ım! Ulaşılmayan izzetin, kavuşulmayan saltanatın ve Arş’ını kaplayan nûrun için beni şu hırsızın şerrinden korumanı istiyorum! Ey imdâda koşan Allâh’ım! Yetiş imdâdıma…’
Ebu Mı'lâk duasını bitirir bitirmez, elindeki kargıyı kulakları hizâsında tutan bir süvârî peydâ oldu! Süvâri mızrağı hırsıza saplayıp onu öldürdü. Sonra da tâcire döndü. Tâcir:
- Kimsin sen? Kimsin sen? Allah seni vasıta kılarak bana yardım etti, diye sorunca süvari:
- Ben dördüncü kat semâ ehlindenim. İlk duânı yapınca semânın kapılarının çatırdadığını işittim. İkinci defa duâ edince gök ehlinin gürültüsünü işittim. Üçüncü defa dua edince, zorda kalan biri dua ediyor, denildi. Bunu duyunca Allâh'tan, onu öldürmeye beni memur etmesini istedim. Allâh Teâlâ da kabul etti ve geldim. Şunu bil ki, abdest alıp dört rek'at namaz kılan ve bu duayı yapan kimsenin, zorda olsun veya olmasın duası kabul edilir, dedi. [İbn Hacer, el-İsabe, IV, 182]
***
Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) hakkıyla-kemâliyle-tamamiyle-lâyıkiyle varisi bulunan Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri de bir sohbetlerinde, bu hususla alakılı şu açıklamada bulunuyorlar:
“Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz buyurdular ki: “İzâ hemme ehadüküm bi’l-emri fe’l-yerka’ rek’ateyni min gayri’l-ferîzati: (Sizden biri bir işte sıkıntıya düştüğünde, farzın dışında iki rek’at (nafile) namaz kılsın.” [Kütüb-i Sitte’den Müslim hariç beşi bu hadisi rivayet etmişlerdir]
“Namaz ile istimdat sünnet-i seniyyedir. İnsan dara düştüğü zaman hemen iki rek’at namaz kılmalı, onunla Cenab-ı Hakk’a tevessül edip iltica etmelidir.Bütün mühim işlerinde büyüklerimiz hep böyle yaparlardı. Nitekim İbrahim (a.s.) Babil’den Şam’a hicret ederken, uğradıkları beldenin kolcuları (polisleri), zevcesi Hz. Sâra’yı alıp Saray'a götürdüklerinde, İbrahim (a.s.) hemen namaza durup işi Hazret-i Mevlâ’ya ihale eylemiştir. O zalim melik Hz. Sâra’ya üç defa el kaldırmak isteyince, her defasında koluna felç gelmekle, yanına bir takım hediyeler koyarak, Hz. Sâra’yı yolcu etmek mecburiyetinde kalmıştır.”
***
Velhasıl, Babil şehrinin güvenlik görevlileri, Hz. Sâra’yı esir edip, meliklerine arz etmişler… Güzelliği karşısında hayran olan melikleri de, üç defa Hz. Sâre’ye saldırmış... Ancak perdeleri aradan kaldıran Hz. İbrahim, bu manzarayı görünce ve çaresiz kalınca namaz ile Rabbına iltica etmiş, her saldırıda zalimin eli kaskatı kesilmiş, hareketsiz kalıp hanımına tasalluta muvaffak olamamıştı.
Bunun üzerine melik, hadisenin İlahi bir ayet, nebevî bir mucize olduğunu anlamış; Hz. Sâra validemizle birlikte kendi cariyelerinden Hz. Hacer’i de İbrahim aleyhisselâma hediye olarak göndermişti…
Namaz ile Allah’a iltica, hâcet namazı, iki rek'at namaz, hamd ü senâ, salât ü selâm, sonra da şu duâyı yapsın, Arş-ı A'zam, Bundan sonra dünyevî veya uhrevî her ne dilerse taleb eder, çünkü o dilek takdir edilir,