Sorular | Soru sor

Ashâb-ı-kehf: Mağara arkadaşları…

Hocam bir sorum olacaktı: Ashabı Kehf kimdir, isimleri ve sayıları belli midir? Bu konuda detaylı bilgi verebilir misiniz? Tşk ederim Yemliha Bademgözlü – ABD

Ashâb-ı-kehf; mağara arkadaşları veya mağarada uyuyanlar olarak bilinen bir grup mü’min genç hakkında kullanılan bir tabir...

Kur'an-ı Kerîm'in onsekizinci suresinde anlatılan ve sureye adını veren bu olay, Allah inancına sırt çevirip putperestliğe saplanan kavimlerini terkederek şehirden ayrılan ve bir mağaraya sığınan hâlleriyle insanlara ahiret inancı ve ölümden sonra dirilme hususunda ibret olan genç mü’minlerin hikâyesidir.

***

Ashab-ı Kehf’e, bazılarınca Ashab-ı Rakîm (kitâbe halkı) de denir ki, Kehf sûresinin baş tarafı bu kişilerden bahsetmektedir. Âyet, mealen Efendimiz’e (s.a.v.) hitap sadedinde şöyle demektedir:

“Rasûlüm)! Yoksa sen, bizim ayetlerimizden (sadece) Kehf ve Rakim sahiplerinin ibrete şâyân olduklarını mı sandın?” [Kehf suresi, 18/9] Bu âyetten başlayarak, Kur’ân-ı Kerim, 26. âyete kadar bize Ashab-ı Kehf’in serencâmesini anlatır… Anlatır ama Ashab-ı Kehf’in sayıları hakkında net bir bilgi vermez. Zira âyette çeşitli insanların değişik görüşleriyle bazı rakamlar söyledikleri nakledilmekte, ancak bunlardan hangisinin isabetli olduğu ifade edilmemekte… Ve adetleri ile alakalı bilgi doğrudan doğruya Cenab-ı Hakk’ın ilmine havale edilmektedir. Mevzu ila alakalı âyette onlar hakkında şöyle denir:

“İnsanların kimi, “Onlar, üç kişi, dördüncüsü de köpekleri idi.” diyecekler. Bazıları da, “Beş kişi, altıncısı köpekleri idi” diyecekler. Bunların hepsi gayb hakkında tahmin yürütmekten başka bir şey değildir. Kimileri de, ‘Onlar yedi kişi olup sekizincisi köpekleri idi.’ derler. (Rasûlüm) De ki: ‘Onların sayısını ancak Rabbim bilir.’” [Kehf suresi, 18/22]

Ashab-ı Kehf’e, Ashab-ı Rakîm de denildiğini yukarıda söylemiştik. Bunlara Rakîm Ashabı denmesinin hikmeti müfessirlere göre şöyle bir mülahazaya dayanmaktadır:

Rakîm, kitâbe demektir. Ashab-ı Kehf’in içinde bulundukları mağarada onların durumlarının ve isimlerinin kaydedildiği bir levha vardır. Bu levhaya işaret edilerek onlara Ashab-ı Rakîm denilmiştir. Bazıları bu ismin, mağaranın bizzat kendi adı olduğunu söylemişlerdir. Diğer bir rivayet de, mağaranın bulunduğu dağın adı olması şeklindedir. Netice olarak, Rakîm’in ne olduğu kesin ve net değildir. Bu mütalaalar Ashab-ı Kehf’le Rakîm’in ayrı ayrı şeyler olduğunu söyleyenlere göredir.

***

Kur’an-ı kerim’deki Arapça terkibiyle söyleyecek olursak, "Ashâbu'l-Kehfi ve'r-Rakîm" yani "mağara ve kitabe halkı/arkadaşları" diye de bilinen bu insanlar, içinde yaşadıkları toplumun bâtıl inançlarını reddedip Allah'ın emir ve yasaklarından yana olduklarını belirttiklerinden, Roma askerî valisi tarafından takibata uğratılmış ve inançlarından dolayı cezalandırılmak istenmişlerdi… Böyle bir cezaya çarptırılmak istemeyen bu mü’minler beldelerini gizlice terk ederek şehrin yakınlarında bulunan bir mağaraya girip saklanmışlardı...

Tarih ve tefsir kitaplarında yaygın olan rivayete göre bu olay, Anadolu'nun Roma hâkimiyeti altında bulunduğu milâdî üçüncü asrın ikinci yarısında Tarsus civarında meydana gelmiştir. Bölge valisi olan Decius (Dakyanos) bu gençleri çağırarak, inançlarından vazgeçmelerini istemiş, aksi takdirde onları öldüreceğini söylemişti…

Bu mü’min gençler inançlarının doğru, insanın kendi yaptığı cansız bir puta saygı göstermesinin ise yanlış ve bâtıl bir inanç olduğunu söyleyerek, dinlerinden dönmeyeceklerini söyleyip şehirden uzaklaşmışlardı…

Mü’min gençler şehir dışında peşlerine takılan bir köpekle birlikte, civardaki bir dağın eteğinde bulunan mağaraya saklandılar. Kur'an-ı Kerim’in ifadesiyle: "Onlar mağaralarında dokuz fazlasıyla üç yüz yıl kaldılar. " [Kehf suresi,18/25] Burada üçyüzdokuz yıl müddetle uykuya dalan bu gençler, Allah'ın lûtfu ve mûcizesiyle bu müddet içinde vücudları çürümesin diye sağa sola çevrilip yaşatılmışlardır...

Bu müddetin sonunda bir gün, ikindi vakti sıralarında uyanıverdiler… Uyandıklarında kendilerini sanki bir gün kadar uyumuş hissettiler… Onların şehirden çıkıp gitmelerinden sonra olay unutulmuş ve üzerinden bir çok hâdiseler gelip geçmişti...

Uyandıklarında kendilerini aç hisseden bu gençler, aralarından bir arkadaşlarını yiyecek alması için ellerindeki para ile şehre gönderirler… Yemlîhâ adındaki bu genç, şehre yaklaştıkça şaşırır!.. Yollar ve şehrin etrafı bir hayli değişmiştir.

O dönemlerde hristiyanlara büyük eziyetler çektiren Decius devri üzerinden çok zaman geçmiş... Şehre gelen Yemlîhâ ekmek almak isterken, elindeki parayı gören fırıncı bu gencin elbiselerinden şüphelenir ve elindeki paraya bakıp define bulduğunu zannederek onu ilgililere şikâyet eder.

Üçyüz küsür yıl öncesinin parasıyla gayet tabii bir şekilde alış-veriş yapmak isteyen bu adamın hâli tuhaf görülünce, hükümdarın huzuruna götürülür. O dönemde büyük bir ihtimalle Theodaius hüküm sürmekteydi.

Yemlîhâ kendi bildiklerine göre bir gün önce başlarına gelen olayı anlatır... Fakat o dönemde putperestliğin yerini Hristiyanlık almış, öldükten sonraki dirilmeye iman eden bir toplum ortaya çıkmıştı… Yemlîhâ'nın anlattıkları, kendilerine enteresan gelen şehir halkı, hükümdarlarıyla birlikte mağaranın bulunduğu yere, diğer gençlerin yanına giderler. Fakat bu sıkı takipten müteessir olan gençler, dua ederler. O esnada Cenab-ı Hak onların üzerine bir uyku gönderir. Hepsi de uyuyup kalırlar. (Bu bilgiler, Fransızların neşrettiği Grand Ansiklopedisi’nde de aynı şekilde yer almaktadır. Sadece isimler farklıdır, Yunancasını yazmışlardır.) Onlar mağaraya geldiklerinde, Yemlîhâ ve arkadaşları yanlarındaki köpekle birlikte birden ortadan kaybolurlar…

Theodere ve Rufinus isminde saraya mensup iki inanmış insan, onların isimlerini ve başlarından geçenleri bir kitâbe halinde yazıp mağaraya koyarlar. Zaten haklarında elde edilen malumat da bu kitâbeden elde edilmiştir.

Mağaranın kapısı önünde bir mabed yaptıran hükümdar bu mağarayı kutsal bir yer olarak ilan eder. Bu olay üzerine ahiret inancı gittikçe kuvvet kazanır. Bir çok insan kıyamete, öldükten sonra dirilmeye iman etmeğe başlamıştır.

***

Bunların kesin olarak kaç kişi oldukları hususu ihtilaflıdır. Kaynaklarda bunların isimlerinin şöyle yazıldığını görüyoruz: Yemlîhâ, Mislîna, Mekselîna, Mernûş, Debernûş, Sâzenuş, Kefeştatayyûş. Köpeklerinin de Kıtmir adını taşıdığı ifade edilir.

Olayın Tarsus civarında meydana geldiği inanılır; bununla birlikte Elbistan'da, Maraş'ta, Efes, Şam, Endülüs, hatta Doğu Türkistan'ın Urumçi bölgesinde meydana geldiğine dair rivayetler de vardır. Hristiyanlar ise bu olayın Ayasuluk kilisesinde vuku bulduğuna inanırlar.

Endülüs’ün yetiştirdiği büyük müfessir Ebu Hayyan (rh.), tefsirinde mevzu ile alakalı, Gırnata’ya yakın Sole denen mevkide bir mağara gördüğünü, o mağarada kemikleri çürümüş bir köpek ölüsü ve arkasında da yedi tane, etleri yavaş yavaş dökülmeye yüz tutmuş insan cesedine şahit olduğunu ve bunların Ashab-ı Kehf (radıyallahu anhum) olabileceğini kaydeder. İbn Atiyye (rh.) de Sole’de böyle bir ziyaretgâhın olduğunu ve kendisinin bizzat orayı ziyaret ettiğini söylemektedir.

Kur'ân-ı Kerîm'de veciz bir şekilde anlatılan Ashâb-ı Kehf kıssasıyla mü’minlere verilmek istenen mesaj; ana hatlarıyla şöyle özetlenebilir:

- İman küfür mücadelesinin öteden beri hep var olduğu…

- İnananların her devirde zulme uğramalarına rağmen bâtılın hakka asla galebe çalamadığı…

- Samimiyetle iman edip inançlarının gereğini yaşayanları Allah'ın mutlaka başarıya ulaştırdığı…

- Ve nihayet her şeyi yoktan var eden Allah'ın insanları yeniden diriltmeye muktedir bulunduğu, dolayısiyle ahiret inancını kuvvetlendirmesi ve insanları buna davetidir.

Ashâb-ı-kehf: Mağara arkadaşları, Ashab-ı Rakîm, sayıları, isimleri, Roma, Tarih ve tefsir kitapları, Tarsus, Decius (Dakyanos), Theodaius, Yemlîhâ, Mislîna, Mekselîna, Mernûş, Debernûş, Sâzenuş, Kefeştatayyûş, Kıtmir,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com