Sorular | Soru sor

Emanete riayet etmemek, ehliyetsiz iş yapmak...

S.A. Hocam, ben diş teknisyeniyim, protez yapıyorum, uzun süre diş hekimiyle çalıştım, şimdi kendim yapıyorum hastaya dişi, yani bir tür Diş hekimliği yapıyorum. Yaptığım iş caiz mi, kul hakkına giriyor mu? Sonuçta diş hekimleri meslekleri için yıllarca okuyorlar. Dinimizde emanete özenle, işin ehline verilmesi ile ilgili konuları ve benim durumumu açıklayabilir misiniz? Tşk ederim

Ve aleyküm Selam kardeşim...

Ehliyeti / kanuni yetkisi-salahiyeti olmadan bir hastaya müdahale eden kişi, ortaya çıkan yanlıştan dolayı Allah katında mes’ul olur. Bu bir…

İkincisi, hastanın ortaya çıkabilecek zararını da ödemek durumunda kalır; bir başka ifadeyle buna mecburdur.

Sizin yapmanız gereken; bir diş hekiminin yanında, ona yardımcı olarak çalışmanızdır. Doktorun sorumluluğunu alacağı bir iş dışında hastaya müdahale etmemelisiniz.

Anlattığınız durum, gerçekten emanete riayetin yanında işi/emaneti ehline verme meselesini de yakından ilgilendirmektedir.

Cenab-ı Hak buyuruyor ki:

“Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emrediyor. Gerçekten Allah, bununla size ne güzel nasihat veriyor. Şüphesiz ki Allah, (söylediklerinizi) hakkıyla işiten (yaptıklarınızı da) hakkıyla görendir.” (Nisa suresi, 4/58)

Ayetin sebeb-i nüzûlü

Mekke fethedildiği gün, Kâbe’nin anahtarları dededen babaya intikâl edip gelmek suretiyle Osman bin Talha ismindeki bir müşrikte idi. Peygamberimiz, Kâbe’yi ziyaret ve tavaf etmek istedi. Ve Osman’dan Kâbe’nin anahtarlarını istetti. Osman bin Talha da, “Senin Hak Peygamber olduğuna inanmıyorum ki, vereyim” dedi.

Rasûlüllah (s.a.v.) da anahatarları almak üzere Hz. Ali’yi gönderdi. Hz. Ali, Osman’ın elini bir sıkınca anahatarlar yere düştü ve aldı geldi. Kâbe’yi açtılar, gözyaşları içinde Kâbe’yi ziyaret ve tavaf ettiler. Rasûlüllah Efendimiz iki rek’at teşekkür namazı kıldı ve ziyaret bittikten sonra, öteden beri Kâbe’nin su işlerini, hacıların sulanması hizmetlerini deruhte eden amcası Hz. Abbas Peygamberimize yalvardı:

“Ne olur! Anahtarları da bana ver. O işe de ben bakayım ya Rasûlellah!” dedi.

İşte bunun üzerine Hz. Allah bu ayet-i kerime’yi göndererek, emanet olarak alınmış kabul ettiği anahtarları sahibine, yine Osman bin Talha’ya verilmesini emretti. Hz. Ali anahtarları Rasûlüllah’tan aldı, götürdü Osman’a hem de özür dileyerek verdi.

Anahtarlardan tamamen ümidini kesmiş olan ve, “Müslümanlar anahtarları kaptı, artık daha geri getirmezler” diye inanan Osman anahtarlara tekrar kavuşunca, hem çok sevindi hem de şaşırıp kaldı. Ve Hz. Ali’ye:

- “Sen bu anahtarları benden zorla ve eziyet vererek elimden aldıktan sonra, şimdi de özür dileyerek bana geri mi veriyorsun? Bunun sebebi nedir?” dedi. Hz. Ali de:

- “Elbette bir daha getirip sana vermezdim. Fakat Hz. Allah bununla alakalı şu ayeti inzal ederek, bize bunu emretti. Rasûlüllah da bu emr-i İlâhi üzerine anahtarı sana gönderdi.” Osman:

- “O ayet hangisidir? Bana bir daha okur musun?” dedi. Hz. Ali de yukarda zikri geçen ayeti okuyunca, Osman:

- “Beni hemen Rasûlillah’ın huzuruna götür” dedi. Ve İslâm’ın emanete verdiği bu ehemmiyet onu Müslüman etti, hemen orada Kelime-i Şehadet’i getirdi ve Müslüman oldu. Hz. Rasûlüllah da anahtarları devamlı olarak onda ve onun çocuklarında kalmak üzere tekrar ona teslim etti.

***

İnsanın riayetle mükellef olduğu emanetler üçtür

1. Kulun Rabb’ıyla arasındaki emanetler: Ki, bütün İlâhi emirleri işlemek, nehyedilen şeylerden kaçınmak buna dahildir. Ve bunun sahası çok genişdir. Nitekim Hz. Allah diğer bir ayetinde buna işaret ederek, şöyle buyurmaktadır: “Biz emaneti (tevhidi, namaz ve diğer ibadetleri) evvela göklere, yere ve dağlara teklif ettik de, onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Ve ondan korktular. İnsan ise, onu yüklendi. Hakikaten o (insan) çok zalim, çok cahildir.” [Ahzab suresi, 33/72]

Diğer ayetlerinde ise Cenab-ı Hak,

“(Ey Habibim!) O vakti hatırla ki, Rabb’ın meleklere “Ben yeryüzünde hükümlerimi yerine getirecek bir Halife, bir insan yaratacığım”, buyurmuştu. [Bakara suresi, 2/30]

“Ey Davud, gerçek şu ki: Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. O halde insanlar arasında hak ile-adaletle hükmet. Ve hevaya (keyfe, istek ve tutkulara) tâbi olma. Sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır” [Sâd suresi, 38/26] buyurarak insanın yeryüzünde kendi Halifesi olarak yaratıldığını, dolayısıyla emanetlerin de insanlara yüklenmesinin en doğru yol olduğunu bizlere beyan ediyor.

İbnü Mes’ud Hazretleri: “Her şeyde, hatta abdestte, namazda, gusül’de.... İlahi emanetlere riayet etmek ve emredildikleri gibi onları yapmak şarttır” buyuruyor.

***

2. Halkın kendi aralarındaki emanetleri:
Bu, insanların kendi aralarındaki emanetleri en iyi şekilde muhafaza, sonra da sahiplerine iade etmesidir; ticaretle uğraşanların ölçüde-tartıda kimseyi asla aldatmaması, hatta kimsenin sırrını ve ayıbını açıklamaması da buna dahildir.

***

3. Herkesin kendine ait emanetler:
Bu da insanın ancak dini ve dünyası için faideli olan şeyler ile meşgul olmasıdır. Ve yine insanın bütün zararlı şeylerden, hem kendine emanet verilmiş bedenini, hem de birer emanet olan aile efradını korumasıyla mümkündür. [Bilmen Tefsirinden ilgili ayetin tefsiri]

Nitekim Peygamberimizin, “Senin nefsin (vücudun-bedenin) senin binek atındır. Ona iyi bak” hadisi bu 3. kısmı natıkdır, onu anlatmaktadır.

***

Emanetle alakalı bazı hadisler şöyledir

“Emaneti olmayan kişinin (kendisine güvenilmeyen kişinin) imanı da yoktur. Ahdi olmayanın (sözünde durmayanın) da dini yoktur.” [Muhtaru’l-Ehadis, Harf-i Lâ]

Manası: “Dininizden ilk kaybedeceğiniz şey, güzel hasletlerden ‘emanet’ (itimat-güven, emanete riayet etme huyu) olacaktır.”


“Allah ve Rasûlü tarafından sevilmek (beğenilmek) istiyorsanız, size emanet olunan şeyi sahibine ödeyin. Konuşunca, doğru söz söyleyin. Civarınızda bulunanlara (çoluk-çocuğunuza, komşularınıza) iyi muamelede bulunun.” [Muhtaru’l-Ehadis, Harf-i İn]

“Münafıkğın alameti üçtür: Konuşunca yalan söylemek, va’d edince sözünde durmamak, emanet edilen şeye hiyanet etmek. Bunu yapan kimse, namaz kılsa, oruç tutsa ve kendini Müslüman zannetse de, yine münafıktır.” [Buharî, Sahîh, İman 24, Edeb, 69; Müslim, Sahîh, İman 107, 108]

***

Hz. Hüzeyfe (r.a.) anlatıyor:

Bir gün Rasûlüllah (s.a.v.) bize: “Emanet insanların kalplerinin derinliğine inip (bugün) yerleşti. Sonra da Kur’an indi de, onlar bu vesile ile Kur’an’dan anladılar ve sünnetten bildiler (sünnetle emanetin değerini öğrendiler)’, diye haber verdi. Akabinden de Rasûlüllah Efendimiz bize emanetin yeryüzünden nasıl kalkacağından haber vererek buyurdu ki:

‘O gün adam bir kere uyur ve kalbinden emanet alınır da, onun eseri sadece silik bir iz gibi kalır. Sonra bir uyku daha uyur (aradan biraz zaman geçer de) emanet kalbinden alınır ve eseri bir kabarcık gibi kalır. Hani ayağının üzerine düşen közden hasıl olan kabarcık gibi ki, sen onu yüksekçe görürsün, fakat içinde hiç bir şey yoktur.’

Sonra Peygamber Efendimiz eline bir miktar çakıl taşı aldı ve onları ayağının üzerinde yuvarladı, sözlerine devamla şöyle buyurdu:

‘İnsanlar o hale gelecekler ki, birbirleriyle alış-veriş yaparlar da, nerede ise, emaneti edâ etmeyecek hale gelirler. Ve devir öyle bir hale gelir ki: Falancalar içinde emin bir adam, itimatlı bir kişi varmış, diye konuşulur o gün...

‘Hatta bir kişi için, ne cesur adam, ne zarif kimse, ne akıllı insan, diye bahsedilir. Halbuki, onun kalbinde imandan hardal danesi kadar bile bir eser yoktur. Bana öyle zaman gelmiştir ki, hanginiz ile alış-veriş etsem diye bakmaz, seçmez, buna aldırış etmezdim. Eğer alış-veriş ettiğim Müslüman ise, onun dini, inançları o hakkı bana redetmeye (vermeye) onu sevk eder. Eğer (alış-veriş ettiğim) Hırıstıyan veya Yahudi ise, onun idarecesi o hakkı bana iadeyi garanti eder. Bugün ise ancak falan ve filan kimselerle alış-veriş yapacak hale geldim.” [Buhari ve Müslim: Riyazu’s-Salihin, Hadis no: 200]

***

Bir a’râbi/bedevi ve Rasûlümüz

Bir gün Peygamberimiz (s.a.) Ashabına va’z ediyordu. Köyden bir a’râbi geldi ve hemen izin almadan Rasûlüllah’a;

- “Kıyamet ne zaman kopacak ya Rasûlellah?’ dedi. Peygamberimiz onu duymamazlıktan gelerek konuşmasına devam etti ve bitirdi. Sözlerini bitirdikten sonra,

- ‘Kıyameti kim sordu?’ buyurdu. A’râbi;

- ‘Ben ya Rasûlellah!’ diyerek ayağa kalktı. Peygamberimiz de ona (ve oradaki Ashaba) şöyle buyurdu:

‘Ne zaman ki emanet zayi’ olur, işte o zaman kıyameti bekle.’ A’râbi:

- ‘Emanetin zayii’ nasıl olacak, ya Rasûlellah?’ deyince, Peygamberimiz şöyle açıklık getirdi:

‘Ne zaman işler (umumun işleri, milletin hizmetleri) nâ-ehillerin (o işi yapmaya liyakat ve ehliyeti olmayanların) eline geçer, işte o zaman kıyameti gözle” buyurdu. [Muhtaru’l-Ehadis, Harf-i İzâ, Hadis no: 109]

Rabbim cümlemize, emanetin her türlüsüne riayet, hıyanetin de her nev’inden kaçınmayı nasip eylesin.

Emanete riayet etmemek, ehliyetsiz iş yapmak, diş teknisyeni, protez, Diş hekimliği,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com