Şefâat-i Uzmâ (En büyük şefaat)…
Selamun aleyküm, hocam, ahirette günahkâr mü’minlerin affi, ibadet ehlinin daha yüksek mertebelere kavuşması için peygamberler ile ümmetlerin büyüklerinin Allahu Tealâya yalvarmaları demek olan şeffatin en büyüğü ve en kapsamlısı hangisidir? Allah’a emanet olun
Ve aleyküm Selam…
Sorunuzda şefaatin kısaca tarifini yapmışsınız zaten… Ve yine işaret ettiğiniz gibi, onun da kısımları var; en büyüğü ve en muhît/kapsamlı olanı şefâat-i izmâ’dır.
Şefaat-i uzma; en büyük şefaat demektir. Kıyamet günü mahşerdeki o sıkıntılı ve ıztıraplı bekleyişin sona erip hesabın başlaması için Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) bütün insanlığa şefaatidir.
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor:
“Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki:
‘Allah (c.c.) kıyamet gününde mü’minleri toplar. Onlar:
− İçinde bulunduğumuz bu durumumuzdan bizi kurtarması için Rabbimizden şefaat istesek derler. Müteakiben Hz. Âdem’e gelirler ve:
− ‘Ey Âdem! İnsanların sıkıntıda olduğunu görmüyor musun? Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi ve her şeyin ismini sana öğretti. Bulunduğumuz bu durumdan bizi kurtarması için Rabb’in katında bizim için şefaatçi ol!’ derler. Hz. Âdem:
− ‘Ben buna ehil değilim!’ der ve onlara işlemiş olduğu o ağaçtan yeme hatasını dile getirir. Sonra: ‘Ama sizler Nuh’a gidin! Çünkü o, Allah’ın yeryüzü ahalisine gönderdiği ilk Rasûldür’ der. İnsanlar Nuh’a gelir ve ondan şefaat isterler. Hz. Nuh:
− ‘Ben buna ehil değilim!’ der ve işlediği bir hatayı zikreder. Sonra: ‘Rahmân’ın Halili olan İbrahim’e gidin!’ der. İnsanlar İbrahim’e gelip ondan şefaat isterler. İbrahim de:
− ‘Ben buna ehil değilim!’ der ve onlara işlediği hataları zikreder. Sonra: ‘Fakat, der, siz Allah’ın kendisine Tevrat’ı verdiği ve kendisiyle konuştuğu kulu Musa’ya gidin!’ Onlar da Musa’ya giderler. Hz. Musa da:
− ‘Ben buna ehil değilim! der ve bir hatasını anlatır. Sonra: ‘Lakin sizler Allah’ın Kulu, Rasûlü, kelimesi ve ruhu olan İsa’ya gidin!’ der. Onlar İsa’ya gelirler. Hz. İsa da:
− ‘Ben buna ehil değilim! Ancak siz geçmiş ve geri kalmış günahları bağışlanmış bir kul olan Muhammed’e (s.a.v.) gidin!’ der.
Bunun üzerine insanlar bana gelir. Ben de gider Rabbimin huzuruna (varmaya) izin isterim. Bana huzura girmem için izin verilir. Ben Rabbimi görünce hemen O’nun için secdeye kapanırım. Allah beni bu hal üzere bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra Allah tarafından bana:
− ‘Yâ Muhammed! Başını kaldır. Söyle, sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir’ denir. Ben, bana öğrettiği birçok hamdlerle Rabb’ime hamd ederim. Sonra şefaat ederim’ buyurdu.” [Buhari, Sahih, 7281, 4513, 4514; Müslim, Sahih, 193/322, 194/327]
İşte “şefâat-i izmâ” budur. Daha geniş bilgi için bkz. http://www.mollacami.com/konu/sefaat-nedir-kac-turludur-nerelerde-kimle-12587.html
Rabbim cümlemizi şefâatin her nev’inden nasibdâr eylesin.
Hz. Musa, Hz. Âdem, mahşer, Şefâat-i Uzmâ, (En büyük şefaat), bekleyiş, Peygamberimiz, Hz. Nuh, ‘Rahmân’ın Halili olan İbrahim, Hz. İsa,