Sorular | Soru sor

Vakıf müesseseleri…

Selamun aleyküm hocam, son günlerin gündemini oluşturan vakıf kurumu ve vakıf malları konusunda bir sorum olacaktı. Cumhuriyet öncesi ile Cumhuriyet sonrasının vakıf kurumu ve işleyişi arasında bir fark var mıydı, varsa nasıldı, ne oldu? Tşk ederim Allaha emanet olunuz

Ecdadımız Osmanlılar döneminde (h.1242/m.1826) yılında kurulan Evkaf Nezareti'nden önce vakıflar, vâkıflar’ının (vakıf olan malı vakfedenlerin) şartlarına göre idare ediliyordu. Çünkü İslâm hukukuna göre “Vâkıf’ın (vakfettiği malın-mülkün kullanımı üzerindeki) şartı, Şâri’in (Allah ve Rasûlü’nün) şartı gibidir”. Ecdat da bunu bildiği ve buna inandığı için aynen uyguluyordu…

Ve bunlar ayrı nezâretlerce murakabeye/teftişe/kontrole tâbi tutuluyordu. Bu nezâretler; Haremeyn, Vezir, Şeyhülislâm, Tophane ümerası ve İstanbul kadıları nezâreti idi.

***

Osmanlılar’ın sonuna kadar devam eden Evkaf Nezâreti, 3. 3. 1924 tarihinde çıkarılan 429 sayılı kanunla ilga edilerek Başbakanlığa bağlı bir umum müdürlüğe havale edildi. Böylece Vakıflar Umum Müdürlüğü kurulmuş oldu.

Cumhuriyet’ten sonra vakıf mevzuatında ilk mühim değişiklik 5. 6. 1935 tarih ve 2762 sayılı kanunla yapıldı. Bu değişikliklerle vakıf müesseseleri –maalesef- kuruluş gayelerinin ve vakıf şartlarının tamamen dışına çıktı ve toplum için görmüş olduğu fonksiyonlar yok edildi.

***

İslâm dünyasında dinî, iktisadî, ictimaî, kültürel, askerî, sivil, su ve hatta hayvanlar korunması gibi sahalara varıncaya kadar hemen her alanda kurulmuş bulunan vakıflar büyük bir hizmet ifa etmişlerdi. Sırf Allah rızasını kazanmak için bu tesisleri kuran insanlara bugün de ne kadar ihtiyacımız var. Öyle değil mi?

***

Yukarıda saydıklarımızın dışında bir de ‘Para Vakıfları’ vardır.

Bilindiği üzere ticari-ekonomik faaliyetlerin özü ve itici gücü kâr unsurudur. Üretim, dolaşım, paylaşım veya tüketim safhalarından herhangi birisinde kâra hak kazanabilmek için, İslâm hukuku önce, yapılacak ticaret işinin meşrû olmasını ister.

İkinci olarak da şu üç unsurdan en az birisinin bulunmasını şart koşar:

- Emek,

- Sermaye,

- Tazmin etme riski.

İslâm'da bu üçüncüsü "Vücûh Şirketi"nde ortaya çıkar. Bu da, iki veya daha çok kişinin sermayesiz, borç para kullanmak veya vadeli mal alıp satmak suretiyle elde edecekleri kârı, borçların riskini üstlendikleri orana göre paylaşması esasına dayanır (es-Serahsî, a.g.e., XIII, 83, XXI,17,18, 20, 21, 24).

İşte bu noktada ‘Para Vakıfları’na ihtiyaç başgöstermektedir.

İslâm toplumlarında finans problemi, Asr-ı Saadet’ten 14. yüzyıl başlarına kadar, karz-ı hasen dışında büyük ölçüde risk esasına ve kâr-zarar ortaklığı esasına dayalı olarak halledilmiştir.

- Mudarabe (emekle sermayenin işbirliği yapılarak, kârı-zararı aralarındaki anlaşmaya göre paylaşması yöntemi)…

- Müşareke (sermaye ortaklığı, kârın paylaşılması anlaşmaya göre, zarara katlanma ise kural olarak sermaye oranlarına göre olan ortaklık)…

- Sanâyi' (taahhüd işleri yapma)…

- Ziraat Ortakçılığı (emek ve toprak sahibi ortaklığı ve kiralama (leasing) bunlar arasında sayılabilir.

13’üncü yüzyıldan itibaren giderek büyüyen ‘para vakıflar’ da önemli bir fınans kaynağı oluşturmuştur.

Ancak vakıf paraların kullanımında temelde islâmî olmayan bazı uygulamaların da vuku bulduğunu ve bunu mütevellilerin işi bilmeyişine hamletmek gerektiğini belirmemiz lazım.

Diğer yandan vakıfnâmelerde yer alan bazı hukuk tabirlerinin, yanlış anlaşılıp yorumlanmasının da bu uygulamalarda etkili olduğunu söylemek mümkündür.

***

Mü’minlerin, vakıflar ve vakıf malları hakkanda dikkatini çeken, ikazda bulunan Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri buyururlar ki:

“Vakfedilen mala, mâlki-i hakiki Cenab-ı Hak, mâlik-i mecazî insandır.

Vakfeden, ‘Bu malı hakiki mâlikine teslim ettim, bıraktım demek istiyor.

(Hukukuna/şartlarına riayet edilmeyip ihanet edilen) Vakıfta davacı; Vâris-i Rasûlullah (k.s.)… Dava vekili; Fahr-i Âlem (s.a.v.)… Hâkim; Cenab-ı Hak’tır.

Vakfa musallat olanların hâli perişan olur.

Süleyman aleyhisselâm, kendisine postalık yapan Hüdhüd kuşunu gücendirdiği bir gün; Hüdhüd, Hz. Süleyman’ı tehdit makamında, ‘Vakıf tarladan toprak alır, mülküne serper ve saltanatını yıkarım’ dediği rivayet olunmuştur.” [Ali Erol, Hatıratım, s. 51]

Vakıf müesseseleri, vâkıflar, Vâkıf’ın (vakfettiği malın-mülkün kullanımı üzerindeki) şartı, Şâri’in (Allah ve Rasûlü’nün) şartı gibidir, dinî, iktisadî, ictimaî, kültürel, askerî, sivil, su,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com