Teheccüdü geç kılmamak lazım...
Hocam, teheccüd namazını kılmaya çaba gösteriyoruz ama, ara sıra da olsa kılamadığımız oluyor, bunun bir sakıncası ve günahı olur mu? Slm ve syglar
Bildiğiniz üzere teheccüd namazı farz değil nafiledir. Ancak teheccüd namazının faziletinin büyüklüğü dolayısıyla Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) ümmetini bu namazı kılmaya teşvik etmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de Peygamber Efendimize (s.a.v.) hitaben, "Gecenin bir kısmında sadece sana mahsus, fazla (bir ibadet) olmak üzere namaz kıl. Muhakkak Rabbin seni öğülmüş bir makama erdirecektir" [İsra suresi, 17/79] buyrulmuştur.
Ayet-i kerimenin tefsirinde teheccüd namazının Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) için farz, ümmeti için nafile olduğu belirtilmiştir. O bakımdan kılmamak vebâl ve günah olmaz, ama çok büyük bir mükâfatı kaçırmış oluruz.
***
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Sahih-i Müslim'de Ebû Hureyre’den (r.a) rivâyet edilen bir hadis-i şerifte teheccüd namazının en faziletli vaktini şöyle belirtmiştir: "Farz namazdan sonra en faziletli namaz gece namazıdır. Geceyi iki kısma bölersen son kısmı namaz için en faziletli vakittir. Eğer geceyi üçe bölersen, ortası en faziletli vakittir." [Tecrid-i Sarih Terc. IV / 16]
Teheccüd namazı çok faziletli bir namazdır. Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde teheccüd namazı kılmaya teşvik edilmiş ve bu namazı kılanlar övülmüştür. Rabbimiz (c.c.), geceleyin kalkıp teheccüd namazı kılanlar hakkında şöyle buyurur: "Onların yanları yataklarından uzaklaşır (teheccüd namazı kılmak için yataklarından kalkarlar), korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (hayır için) harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için gözlerini aydınlatıcı ne güzel (nimetlerin) saklandığını hiç kimse bilmez." [Secde suresi, 32/16-17]
Ebû Hureyre’den (r.a) rivâyet edilen bir hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Geceleyin kalkıp namaz kılan ve karısını uyandırarak ona da kıldıran, şayet kalkmak istemezse yüzüne su serpen erkeğe Allah rahmet eder, (günahlarını bağışlar). Yine geceleyin kalkıp namaz kılan ve kocasını uyandıran, kalkmak istemezse yüzüne su serpen kadına da Allah rahmet eder (günahını bağışlar)." [Ebû Davûd, Sünen, Salâtü't-Tatavvu', 18]
Hadis-i şerif insanı teheccüd namazı kılmaya teşvik ettiği gibi, aile fertlerini kaldırıp onlara da bu faziletli namazı kıldırmaya teşvik etmektedir.
Yine Ebû Hureyre ve Ebû Saîd el-Hudrî (r.anhuma) Peygamber Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivâyet etmişlerdir: "Kim geceleyin uyanır ve karısını da uyandırarak beraberce iki rek’at namaz kılarlarsa, Allah'ı çok zikreden erkek ve kadınlardan yazılırlar." [Ebû Davûd, Sünen, Vitr, 13]
‘Allah'ı çok zikreden erkek ve kadınlar’ ise, Allah'ın mağfiret ve mükâfatına nail olacaklardır. Kur'an-ı Kerim'de onlar hakkında, "Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar, işte Allah bunlar için bağış ve büyük mükâfat hazırlamıştır" [Ahzab suresi, 33/35] buyurulmuştur.
Bir kimse itiyat/alışkanlık-huy haline getirdiği teheccüd namazını özürsüz yere terketmemelidir. Hz. Âişe (r.anha) validemizin şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Gece namazını terketme. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) onu terketmezdi. Hasta ve yorgun olduğu zaman oturarak kılardı." [Ebû Davûd, Sünen, Salâtu't-Tatavvu', 18]
Yine Hz. Âişe (ra) validemiz, "Rasûlullah’a (s.a.v.) namazın en sevimlisi az da olsa devam edileni idi. Rasûlullah (s.a.v.) bir namazı kılmaya başladığı zaman ona devam ederdi" demiştir. [Buhar, Sahih, Savm, 52] Bununla birlikte -yukarıda da belirttiğimiz gibi- teheccüd namazı nafiledir; mazeret sebebiyle, ara sıra terketmek caizdir. Kişi bunun için mes’ul olmaz. Ancak Allâh'ın rahmetine nâil olabilmek için bir ibâdete başlayan ve onun feyzini alan kimselerin, bu güzel ahlâkı devâm ettirmeleri en doğru yoldur. Kazanılan bir güzel hasleti, daha da geliştirmek ve artırmak gerekmektedir. Allâh ve Resûlü'nün tavsiyeleri de bu istikâmettedir. Abdullah bin Amr bin Âs'ın rivâyet ettiğine göre, Resûlullâh (s.a.v.) kendisine şu tavsiyede bulunmuştur:
"- Abdullah! Falan adam gibi olma! Çünkü o, gece ibâdetine devâm ederken artık kalkmaz oldu." [Buhârî, Sahih, Teheccüd, 19]
Abdullah İbn Ömer’in (r.anhuma) anlattığı bir hâdise, bu hususta ne kadar dikkat çekicidir. Diyor ki:
"Rasûlullah’ın (s.a.v.) sağlığında rüya gören bir kimse, onu Peygamberimiz'e anlatırdı… Ben de bir rüya görmeyi ve onu Efendimiz'e anlatmayı çok isterdim. O zaman bekâr bir delikanlı idim ve mescidde uyurdum... Bir defasında rüyamda iki melek beni cehenneme götürdüler!.. Baktım ki o, kuyu duvarı gibi örülmüş olup kuyununki gibi iki direği vardı... Şaşırdım, orada kendilerini tanıdığım bir kısım insanlar da bulunmaktaydı… Ben;
- Cehennemden Allâh'a sığınırım! Cehennemden Allâh'a sığınırım! diye haykırdım. O sırada bir başka melek gelip bana;
- Korkma, sana bir şey olmayacak! dedi.
Bu rüyâyı Rasûlullah’ın zevcesi ablam Hafsa'ya anlattım… O da Allâh Rasûlü'ne nakletti. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu:
- “Abdullah ne güzel ve ne iyi bir adamdır! Bir de geceleyin namaz kılmış olsaydı!” Râvi'nin bildirdiğine göre o günden sonra Abdullah (r.a.) gecenin büyük bir kısmını ibâdetle geçirir, çok az uyurdu. [Buhârî, Sahih, Ashâbu'n-Nebî, 19]
Bi hadis-i şeriflerinde de, “Aman gece kalkmaya gayret edin! Çünkü o sizden önceki sâlih kimselerin âdeti ve Allah’a yakınlıktır. (Bu ibâdet) günahlardan alıkor, hatalara kefâret olur ve bedenden dertleri giderir” [Tirmizî, De’avât, 101] buyurarak onları huzûrun-sükûnun-saadetin kaynağına yöneltmek istemişti.
Câbir bin Abdullah (r.anhüma) anlatıyor:
“Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: Hazret-i Dâvûd’un oğlu Süleyman aleyhisselâmın annesi, oğlu Süleyman’a;
– ‘Yavrucuğum! Geceleyin fazla uyuma! Zira geceleyin fazla uyku, kişiyi kıyâmet günü fakir bırakır’ demiştir.” [İbn Mâce, Sünen, İkâmetü’s-Salâh, 174]
***
Geceleyin kalkıp namaz kılmak, hem bedenin hem rûhun sıhhati için faydalıdır. Fazla uykunun ise sıhhate zarar verdiğini, rızkın bereketini giderdiğini ve âhiret sermayesini eksilttiğini bilmeyen yoktur. Öte yandan az uyumak, hayvânî ruhun zayıflatılmasında, nefsin terbiye edilip melekî ruhun kuvvetlenmesinde çok büyük bir tesire sahiptir.
Gecelerin nimetini bilmeyen kimseler için gündüzün hayrını düşünmek mümkün değildir. Dolayısıyla sabahın selâmetini elde etmek isteyen her insan, ilâhî ve mânevî manzaraların iklimine girebilmek yolunda, gecesini iktisatlı ve maksatlı kullanmak mecburiyetindedir.
Teheccüd namazı ve geceleri ihyâ etmenin maddî ve mânevî faydasını dost-düşman herkes kabul ve itiraf etmiştir. Gece ibadetinin bu faydalarını ifade eden şu misâller, ne kadar ibret vericidir:
Yermük muharebesinde iki ordu birbirine yaklaşınca; Rum komutanı, İslâm askerlerinin durumunu tedkîk için bir Arap casusu görevlendirir. Casus gerekli araştırmayı yapıp dönünce:
- Durumları nasıl? Ne yapıyorlar? diye sorar. Câsus da gördüklerini şöyle anlatır:
- Onlar geceleri âbid, gündüzleri süvâri/atlı asker bir millet!.. Bunun üzerine komutan şu cevâbı verir:
- Şâyet doğru söylüyorsan, yerin altında olmak, onlarla yerin üstünde karşılaşmaktan daha hayırlıdır... [Taberî, Târih, III, 418]
***
Tarihten ibretli bir başka vak'a da şöyledir:
Savaşlarda hiçbir düşman Rasûlullâh'ın ashâbına üstün gelemiyordu… Aynı şekilde Müslümanlara yenilen Hırakl, askerlerine hiddetle:
- Yazıklar olsun size! Şu savaştığınız kavim nasıl insanlardır? Onlar da sizin gibi beşer değiller mi? diye sordu.
- Evet, dediler.
- Peki siz mi çoksunuz, yoksa onlar mı?
- Efendim, biz her hususta onlardan kat kat üstünüz.
- O halde size ne oluyor ki onlarla her karşılaştığınızda hezîmete uğruyorsunuz?
Bu esnada Rum büyüklerinden bir bilge ihtiyar ayağa kalkarak şu tesbitlerde bulunur:
- Çünkü onlar, dedi, geceleri ibâdetle geçirirler, gündüzleri oruç tutarlar, ahidlerini (sözlerini-sözleşmelerini) yerine getirirler, iyiliği emredip kötülükten sakındırır ve aralarında her şeylerini paylaşırlar... Bu cevap üzerine Hirakl:
- Sen gerçekten doğruyu söyledin, dedi. [İbn-i Asâkîr, II, 97]
Bu misallerde görüldüğü gibi, gecelerin derinliğinde fışkıran ve kalbleri harekete geçiren bir nûr, elde edilen zaferlerle gündüzlerin ışığına ışık katmıştır.
Günümüz Müslümanlarının acılar içerisinde kıvranışı, kendi öz kimliklerinden kopmalarının ve Allâh'a kulluktaki za'fiyetlerinin hazîn bir netîcesi değil midir? Eğer mü'min, geceyi ihya eder, gâyeli kullanabilir ve zikrin rûhâniyetinden nasip alabilirse gecesi gündüzünden daha aydınlık olur. Gâyesiz, uykuya mahkûm bir gece ise; taşa, denize ve çöle yağan yağmur gibi semeresiz ve telâfisi zor bir kayıptır.
***
İmam-ı Rabbânî (k.s.) hazretleri buyururlar ki: “Size yapacağım nasihat, teheccüd namazına devam etmenizdir. Zira bu namaz, tarikatın, zarûrî olarak yapılması gereken ibadetleri arasındadır. Bu mânâ size ağır gelir de, âdet olduğu üzere uyanmanız kolay olmazsa, bu işe alâkalılardan bir topluluğu vekil etmelisiniz/vazifelendirmelisiniz ki, sizi teheccüd vakti uyandıralar… İstense de, istenmese de bunu yapalar...Sizi gaflet uykusunda bırakmayalar. Bu işi birkaç gün yaparsanız; inanınız ki, bir zorlama olmadan alışırsınız.” [el-Mektûbât, 2, 67 (382)]
Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri de, müntesiplerinden birinin şahsında, teheccüdün ehemmiyeti ile tasavvufta Müceddidîn yolunun geceyi ihya hususundaki düsturunu hatırlatarak şöyle buyuruyorlar: “Teheccüd kılıyor amma çok geç bırakıyor. Müceddid yolunda gece yarısından sonra uyumak lazım değil.” [Ali Erol, Hatıratım, s. 61]
Demek oluyor ki; teheccüd namazını hem ihmâl etmemeye, hem de geciktirmemeye gayret göstermemiz gerikoyor.
Rabbim (c.c.) cümlemizi müteheccidîn zümresine ilhak eylesin.
Teheccüdü geç kılmamak lazım, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) için farz, ümmeti için nafile,