Mevlevilik...
Hocam, Mevlevilerin semasını izlemek günah mı sevab mı? Dinimizde Hz Mevlana gerçekten dönerek mi zikir edermiymiş, böyle bir şey Mevlana’nın sünneti mi? Konya’dan yazıyorum daha hiç katılmadım ama merak ta ediyorum.. Herkes buraya izlemeye geliyor ben hiç gitmedim.. Gitmek doğru mu yani? Ve Mevleviler diye bir cemaat var mı?
Hz. Mevlana (k.s.) ve Sema
Mevleviler diye bir cemaat var tabii. Her şeyden evvel Mevlevilik sünni bir tarikat idi. Bugünkü gelinen nokta ise malumunuz. Rabbim herkesi, her yolu ve yolcusunu bid’atin her nev’inden uzak kılsın.
***
Mevlevilerin semasını izlemenin sevab değil, bilakis vebal olacağını, gitmenin doğru olmayacağını düşünüyorum. Çünkü bunun, İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerinin kıstaslarıyla mâlâyiniden ibaret olduğu açık. Aşağıda izahı gelecek...
***
Hz. Mevlana sema yapmış mıdır? Evet, yapmıştır. Şöyle ki:
Mevlana hazretleri Konya Karaman çarşısında Selahaddin Zerkubî’nin dükkanı önünden geçerken, içerden gelen çekiç seslerini duyar. Hz. Mevlana, kendi halet-i ruhiyesi içinde çekiç seslerinin ritmi ile dönmeye başlar… İlk sema’dır bu. Bir süre bu şekilde devam eder o hâl.
Halk, Mevlana’nın delirdiğini zanneder ve garip gözlerle seyrederler… İçlerinden sadece Selahaddin Zerkubî isimli zât bu hâli anlayabilmiştir kendince… Tabii nasıl anlamışsa… Ve halka dağılmalarını söyler. Mevlana hazretleri sema’ı bitirip kendine tekrar geldiğinde, Selahaddin Zerkubî eğilir ve kulağına: “Gittiğin yere beni de götür…” der.
Aslında burada, sema bittiğinde mi kendine gelmiştir gerçekten, yoksa kendine geldiği için mi sema’ı bitirmiştir..? Bu da münakaşa götürür bir husustur. Her neyse… Bunun, ölçülü bir muhabbetin değil, ölçüsüz bir aşk’ın sonucu olduğu da aşikâr!
Şahsen ben de bu hadise vesilesiyle Hz. Mevlana’nın sema yapmış olduğunu öğrenmiş… Daha evvel tereddüt içerisinde idim; yapıp yapmamış olduğu hakkında kesin bir bilgim yoktu. Ve böylece aşk sarhoşluğunun ne kadar ince bir nokta olduğunu da ayrıca biz kez daha idrak etmiş olduk. Demek ki maneviyat yolunda aslolan, zikr-i hafî/gizli zikir erbabının dediği gibi aşk değil, muhabbet. [Bkz.http://www.mollacami.com/node/15054 “Aşk ve Muhabbet” ara başlıklı yazı.]
Meseleye biraz daha müevvel/te’villi bir açıdan bakarak şunları söyleyebiliriz: Mevlana hazretleri sema etmiş olsa bile, bu tamamen tarikatta mevcut bulunan heyecan ve coşkunluğun bir eseridir. Kadirî gibi bazı hak tarikatlarda da cehrî zikir ile kendinden geçme halleri vardır. Bunların hepsi Allah Teala’yı zikir esnasında ortaya çıkan coşkunun tezahürüdür. Yani sema bir ibadet olmayıp, tamamen şahsi-insani bir aksülameldir. Hatta kontrolsüz hareketlerdir de diyebiliriz.
Mesela bizler güzel bir haber aldığımızda çok sevindiğimiz zaman ne diyeceğimizi şaşırır, olmadık sözler söyleyebiliriz. Farkında olmadan ellerimizi birbirine vurur, havaya zıplayabiliriz vs. Bütün bu haller gayr-i ihtiyari reaksiyonlar/tepkilerdir. İşte sema da neticede böyle bir hadisedir. Yoksa Mevlana hazretleri duyduğu bir ney veya bir çalıg sesi ile kalkıp da dönmemiştir. Bu iddia O’nun Peygamberimizin çizdiği sünnet çizgisine olan bağlılığına da apaçık aykırıdır.
***
Hz. Mevlana dönmüş ya da dönmemiş; ama bu mübarek zat adına yapılan organizasyonların talihsizliğine bakın ki; insanlar Japonya’dan, Amerika’dan ve daha birçok ülkeden Mevlana hazretlerini ziyarete geliyor… Çoğunluğu gayrimüslim olan bu ziyaretçilere, sema gösterisi yapıyorlar. Mevlana’yı tanımaya gelen insan, karşısında on tane durmadan dönen adam görüyor. Bu mudur Hz. Mevlana gibi bir Allah dostunu ve onun takip ettiği yolu tanıtmak?
Bunu söyreden insan ülkesine gittiği zaman ne anlatacak? Başı külahlı, altı entarili on adamın dönüşünden başka aklında ne kalacak?
***
Bakın bu işi de artık o kadar sulandırdılar ki, kadınları da işin içine kattılar. Kadınlar da başlamış dönmeye. Bursa Mevlana Kültürünü Tanıtma ve Yaşatma Derneği ile Osmangazi Belediyesinin ortaklaşa düzenlediği organizasyonda kadınlar sema gösterisi yapmışlar. Mevlevi üstadı olarak bilinen Mustafa Özbağ da “kadınların sema yapmasında bir sakınca bulunmadığını vurgulayarak, ”Kadın sema edemez, diye bir kaide yoktur” demiş.
Halbuki Peygamberimiz (s.a.v.) kadının namazını bile evinde ve hatta evinin özel bölümünde kılmasını tavsiye etmiş ve buyurmuştur ki:
“Kadının Rabb’ine en yakın olduğu yer, evinin iç kısmıdır. Kadının, evinin avlusunda kıldığı namaz, mescitte kıldığı namazdan daha faziletlidir. Evinde kıldığı namaz avluda kıldığı namazdan; evin iç kısmında kıldığı namaz evinin açık yerinde kıldığı namazdan daha faziletlidir.” [Ebu Davud, Salat, 53; Zebidi, Ithaf, 6/230]
Yani Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) kadınların evinde ibadet etmelerini teşvik etmiştir. Sema ise bir ibadet bile değilken, kadınların bu gösteriye alet edilmesi de neyin nesi oluyor, düşünmek lazım!
Madem çok dönmeyi istiyor, gitsin evinde istediği kadar dönsün. Milletin önünde gösteri yapmak ve bunu Mevlana adına yaptırmak ne oluyor? Bugün ayrı ayrı dönerler, yarın erkek-kadın beraber dönerler. Sonra başlarlar dans etmeye. Bu işler hep böyledir. Her taviz, yeni-yeni tavizleri doğurur…
Mevlana hazretlerinin temiz yolu da işte böyle kirletiliyor. Artık herşeyi öyle bir sulandırıyorlar ki, insanların midesi bulanacak hale getiriyorlar.
***
Mevlananın yoluna yakışanı yapın
Bu mevzuda sorumlu olan herkes çok dikkat etmelidir. Kendileri bizzat böyle şeylere karşı çıkarak bu yolu korumanın gayreti içerisine girmelidir. Özellikle gayrimüslimlere Mevlana’nın Müslüman kimliği öne çıkarılarak, Peygamberimize (s.a.v.) olan bağlılığı, Allah’ın emirlerine olan bağlılığı ve yasaklarından kaçınması gibi hususlar işlenmelidir.
Kanuni’yi lekeleyenlerin o yüce sultanın hakkına girdikleri gibi, Mevlana’nın yoluna yakışmayan hareketler sergilemek ve insanlığa yanlış tanıtmak, hatta eksik tanıtmak, o Allah dostuna yapılan büyük haksızlıktır. Bu büyük bir vebaldir. Ahirette Mevlana’nın yakamıza yapışmasını istemiyorsak, bu türlü yanlışlardan dönmemiz gerekiyor.
***
Dilerseniz asıl mevzumuda yani sema’ın hükmünün ne olduğuna dönelim…
Zikr-i hafî/gizli-sessiz zikir yolu büyüklerinin ifadeleriyle, sema ve benzeri hallere rağbet, onlarla meşguliyet, namazdan gerçek manada zevk alamamaktan, onun hakikatine nail olamamaktan ileri gelmektedir. Namazın hakikatine muttali olmayanlar ve namaza mahsus üstünlükleri bilmeyenler, idrak edemeyenler, hastalıklarının çaresini başka yerlerde aramakta… Maksatlarına ulaşmak için, farklı şeylere sarılmaktadırlar. [Daha geniş bilgi için bkz. http://www.ihyaforum.com/makale-kosemiz/29397-muktubat-i-imam-i-rabbani-den-okuma-notlari-namaz.html
Keza raks-sema, teganni ve benzeri hallerle ilgili olarak şu açıklamalarda bulunuyorlar:
“Sôfilerin ameli/yaptıkları-işledikleri helâllik veya haramlık noktasında bir delil teşkil etmez. Sôfileri bu işlerinden dolayı mazur görmemiz, kınamayıp durumlarını Allah Teala’ya havale etmemiz, onlara yeterli gelmiyor mu?
“Bu hususta muteber olan, İmam Ebû Hanîfe’nin İmam Ebû Yusuf’un ve İmam Muhammed’in (rahımehümullah) sözleridir/içtihatlarıdır… Şiblî’nin ve Ebû Hüseyin Nûri’nin (kadesallahu esrarahuma) sözleri/yaptıkları değildir.
“Bugünün yetersiz sôfileri semâ ve raksı dinleri ve milletleri/şerîatleri yapmışlardır. Bu noktada şeyhlerinin amelini delil görmüş; bu işleri itaatleri ve ibadetleri olarak kabul etmişlerdir. ‘Onlar o kimselerdir ki, dinlerini boş iş ve oyun edinmişlerdir.’ [En’âm suresi, 70; İmam-ı Rabbani, el-Mektubat, 1, 266; Daha geniş bilgi için bkz. http://sorular.mollacami.com/soru-ve-cevaplar-79.html]
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/658-mevlevi-tarikati-nasil-tahrif-edildi.html
muhabbet, Sema, Mevlevilik, Hz. Mevlana, aşk,