Alevilik ve Çingeneler..
s.aleyküm hocam ben alevilik çingenelerin yaşayış tarzı hakkında net bi bilgi almak istiyorum bunların asılları nerden geliyo!!!ve çingenelerin peygamber ef.(s.a.v)in bedduasnı aldığı doğru mu??? Allah razı olsun...
Ve aleyküm Selâm…
Değerli kardeşim;
“Aleviler”le ilgili gerek ülkemizde gerekse dünya çapında detaylı çalışmalar var. Hem kendileri tarafından, hem de başta Ehl-i Sünnet âlimleri olmak üzere diğer gruplar eliyle kaleme alınmış eserler mevcut. Araştırıp bakabilir, okuyup bilgilenebilirsiniz. Bu mevzuda –affınıza sığınarak ifade edeyim– burada teferruata girmeyi, hatta özet bilgi vermeyi dahi gereksiz buluyorum.
***
Çingenelere gelince… Öncelikle etimolojik açıdan ele alalım.
“Roman” kelimesi, Roman dilinde “rom” yani "koca" kelimesiyle ilişkilendirilmekte olup Sanskrit lisanında da “rama”, “ramaṇa” aynı anlama gelmektedir.
Türkçe'de Roman halkı için kullanılan “Çingene” kelimesi ise, Yunanca tsinganos kelimesinden ödünçlenmiştir. Kelimenin kökeni Eski Yunanca Αιγύπτοι (Modern Yunanca γύφτο) "Mısırlı" anlamındadır. Eski Yunanlılar Roman halkının Mısır kökenli olduğuna inandığından bu tanımı kullanmaktaydı.
Batı dillerinde kullanılan “gypsy” terimi bu kelimeden gelişmiştir. Enteresan bir benzerlik olarak Osmanlı ve Anadolu Türkçesi'nde Roman halkını tanımlamak için kullanılan diğer bir terim olan Kıpti'nin Mısır halklarından birisinin adı olmasıdır.
Anadolu Türkçesi ve yayıldıkları bölgelerde Roman halkına çeşitli isim ve sıfatlar takılmıştır. Sıfatlar daha çok yapılan meslekle ilgili olup özellikle Balkan yarımadasında gümüşçü, demirci, kalaycı, nalbant, müzisyen, kaşık yapımcısı, madenci terimlerinin mahalli dillerde karşılıklarıdır. [Geniş bilgi için bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Romanlar]
***
Diğer kavim ve milletlere nazaran “Çingene”lerin tarihte farklı bir yeri, her milletten değişik bir yaşayış şekilleri vardrır.
“Yeryüzü vatanım” dercesine dünyanın her köşesine dağılmışlardır. Başta Avrupa ve Osmanlı olmak üzere pek çok milletlerin tarihlerinde yer almışlar, kavimlerinden söz ettirmişlerdir.
Kendilerine göre dilleri, yaşayışları, âdet ve inançları, bedenî ve ruhî hususiyetlere sahiptir. Toplu olarak en çok bulundukları yer Romanya olmakla birlikte, gezici oldukları için her ülkede bulunurlar.
***
İslâm Ansiklopedisi’nin verdiği bilgilere göre, esas olarak menşeleri hakkında ağırlıklı iki görüş bulunmaktadır. Asıl vatanlarının Hindistan olduğu şu şekilde belirtilir:
Çingenelerin lisanlarını Hintlilerinki ile mukayese etmek suretiyle onlar ile akrabalıkları açık bir şekilde ispat olunduktan sonra, vaktiyle İndüs sahillerinde yaşayan Çangar ve Zingar denilen halkın adını taşıdıkları ve kendilerinin onlardan geldiği hemen umumiyetle kabul edilmiştir.
Çingenelerin menşelerinden uzunca bahseden Evliya Çelebi (r.aleyh) ise, Amelikan kavminin ortadan kalkmasından sonra Mısır’da uzun müddet hâkimiyet kurduklarını bildirmekte ve asıl vatanlarını Mısır’a bağlamaktadır. (Yazının sonunda Seyahatname’den bu kısın aynen aktarılmıştır, ilgilenenlerin dikkatine…)
Kendilerine has bazı hususiyetlerinden dolayı, çok kere yerleşik bir düzene yanaşmadıkları ve bazılarının birtakım yolsuz işlere bulaşarak, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere pek çok yerde çeşitli eziyet ve işkencelere tâbi tutularak mazlum bir hâle düştükleri için kendi meşrû haklarını arayamaz olmuşlardır. Fakat, bugün bulundukları devletlerin vatandaşı olarak istedikleri gibi hayatlarını devam ettirmektedirler. [İslâm Ansiklopedisi, 3, 420-426]
Yerleştikleri bölgenin âdet ve inançlarına kısa zamanda uyum gösterebilen bu milletin belli bir yerde mekân tutanları o bölge halkıyla içiçe olmuşlar, yerli halktan ayırdedilemez hâle gelmişlerdir. İçlerinde Hristiyan olanları olduğu gibi, bilhassa Türkiye’de yaşayanların pek çoğu Müslüman’dır. Gerçek hürriyet ve medeniyeti, müsâmaha ve anlayışı İslâm’da buldukları için, Müslüman olanları kısa zamanda bu hak dine ısınmışlardır. İslâm dininin hiçbir ırka üstünlük tanımaması, tek üstünlüğün “takva”, Allah’a hakkıyla kul olup, ondan korkmakla olabileceği esasını bildirmesi, onlara bir şahsiyet vermiştir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyuruyordu:
“Ey insanlar! Dikkat edin, Rabbiniz birdir, babanız birdir. Dikkat edin! Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da bir Arap üzerine, kızılderilinin bir zenci üzerine, bir zencinin kızılderili üzerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâdadır.” [İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 411]
Günümüzde yakın zamana kadar Güney Afrika gibi bazı devletlerde ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören başta zenciler olmak üzere, ezilen, hor görülen, itilip kakılan kavim ve milletler insanlığı ve hürriyeti İslâmiyet’te bulmuşlar, ona kavuştuktan sonra rahat etmişlerdir.
Bunun yanında İslâm’dan haberdar olmayan bir kısmı; hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş ve benzeri gayri meşru yollara bulaştıkları için, toplum tarafından ayrı gözle bakılmayı gerektiren bir hal ortaya çıkmıştır. İslâm’dan mahrum kalışlarının cezasını böylece dünyada iken çekmeye başlamışlardır. Toplumu bozucu, ahlâkî değerleri alçaltıcı davranış içinde bulundukları, pekçok insanın harama ve günaha girmelerine sebep olduklarından şüphesiz Allah’ın rahmetinden ve gufranından da mahrum kalmaktalar.
Ancak şunu unutmamak lazım; hangi ırktan olursa olsun, bir insan Kelime-i Şehâdet getirip İslâm dairesine girdikten sonra Müslümandır. Halk arasında denildiği gibi, Çingenenin Müslüman olması için, önce herhangi bir dine girmesine lüzum yoktur. Yâni, “Bir Çingene önce Yahudi, sonra Hıristiyan, ondan sonra Müslüman olurmuş” gibi bir şart ve kayıt yoktur.
Böyle bir safsata İslâm’da yer almaz. Bu milletin tarihte yapmış oldukları bazı fiillerden dolayı bugün farklı bir muameleye tâbi tutulmaları yersiz ve mânâsızdır. Bu husustaki mesnetsiz dedikodulara itibar etmemek lâzımdır.
***
Evliya Çelebi merhumun da işaret ettiği gibi, Firavun da Çingenedir, atalarıdır. Nitekim Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin bu husustaki beyanları şöyledir:
“Hz. Mevlâ buyuruyor ki:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ
Meali: “Ve o kazıkların sahibi (güçlü-kuvvetli) Fir'avn'e.” [Fecr suresi, 10]
“Firavun aleyhillâneye ‘kazıkların sahibi’ denmesi, askerinin kesretinden (çokluğundan) kinayedir. Bir yere indiler mi hemen direkleri dikerler, çadırları kurarlarmış.
“Firavun’un Çingene olduğu ‘zi’l-evtâd (kazıklar sahibi)’ kavl-i celilinden anlaşılıyor.” [Ziya Sunguroğlu, Notlarım, s. 98]
***
Araştırmalarım esnasında sözünü ettiğiniz manada bir hadise, bedduaya rastlamadım. Şayet okuyucularımız arasında bilen varsa, bizimle paylaşmasını istirham edelim.
***
Evliya Çelebi (r.aleyh) Seyahatname’sinde şunları kaydediyor:
“Hazret-i Musa, Mısır’da, Kızıldeniz sahilinde ve Tih sahrasında başka diyarlarda büyük cenk edip Firavun’u altı yüz bin askeri, nice tılsım ve büyüleriyle denizde yok etti. Key–Kasım’ı melik yaptı. Bu da Utarit’e tapar putperestti. Ehram dağlarını (piramitleri) yıkmaya kalktı. Mısır ahalisi koymadılar. Kasım öldü, yerine kardeşi Ensas melik oldu. Tarihçiler buna Ağsas da der ve Altıncı Firavun gösterir. Yerine oğlu Lâtas (Tatis) geçti. Sudan meliki bunu katledip Mısır meliki oldu. Musul Diyarbakır taraflarından Amalika kavminin Mısır’ı istila ettiği, Musa zamanındaki Firavun’un, Kıptî kavminden olduğu, Kıptîlerin o zaman cihana yayıldığı da rivayet edilir. Bu Firavun hâşâ Rübubiyet (tanrılık) davası edip cihanda ne kadar Cingâne kavmi varsa izaz ve ikramlar edip başına toplamış; onlara “Ben sizin yüce rabbinizim” demişti. Bunlar, nice kitaplarda ve tefsirlerde yazılıdır.
“Firavun kavminin bir bölüğü, Hz. Musa asrında Kızıldeniz’de boğulmuş. Kalan yüz binleri Rum diyarına firar etmişler. Bir bölüğü de Kıptî kavmi idi. Hazreti Musa bunlara dua ettiğinden hâlâ Mısır’da muteberdirler. Her hanedanın birer Kıptî kâtibi vardır. Gayet dürüst keferelerdir. Çok seri yazan kâtiplerdir. Gayet iyi tarihçilerdir. Hazreti İdris kalemi (alfabesi) ile günlük vakaları yazmadadırlar. İdris’ten beri olan vakaları kaydettikleri muteber tarihleri var.
“İsevîleri (Hıristiyanları), İncil, Zebur Kur’an okur, Tevrat okumazlar. Müslümana muhabbet eder, Rum ve Yahudileri sevmezler. Hazreti Ömer zamanında Amr ibnü’l-Âs Mısır’a geldiğinde Kıptî meliki Mukavkıs imdat etmiş. Rumların elinden İskenderiye, Reşid, Dimyat, Askalân, Casân, Yafa, Mısır (Kahire) kale ve şehirlerini alıp Amr ibnü’l-Âs’a vermişti. Yani İslâm kavmine muhabbetleri vardır ama kendileri hâlâ İsevîdirler.
“Kıptî meliki Mukavkıs, peygamberimize muhabbetinden, bir merkep, katıra benzer bir at (Düldül) ve Zülfikar namında kılıcı, iki de bâkire kızkardeş göndermişti. Peygamberimiz merkebi ve kızkardeşlerden Mâriye’yi kendisine alıkoyup Düldül’ü ve Zülfikar’ı Hazreti Ali’ye vermişti. Oğlu İbrahim, Mâriye’den doğmuştu.
“Hazreti Peygamberin duası berekâtıyle Kıptî kavmi bugün de Mısır’da muazzez ve mükerremlerdir. Amma Hazreti Musa’nın bedduası yüzünden Rum diyarındaki Kıptî kavmi, yani Cingâneler kabilesi, hor hakir ve çıkır, fakr ü fâkada olup ulularından bile haraç alınır. Öyle bir kavimdir ki bunlar Firavun askeri iken Cenab-ı Allah bunların hakkında (İbrahim suresinde) âyet buyurmuştur. Gerçekten de cebbar, hırsız ve nursuz ve pîrsiz, bî-din ve bî-mezhep, Müslüman şeklinde kefere bile değil âdemlerdir.
***
“Çingene Lisânı
“Her milletin Çingenesi vardır. Bunlar yaşadıkları diyarın halkının lisanını konuşurlar. Ama Anadolu’da Balat şehrinin Çingeneleri başka lisanla konuşurlar. Bu Rumeli’nde de Gümülcine Kıptîlerinin başka lisanları vardır.
“Cingâne lisanınca deyim ve ibareleri şunlardır:
Bir: yek,
İki: dü,
Üç: terk,
Dört: ıstar,
Beş: panç,
Altı: şu,
Yedi: efti,
Sekiz: uhtu.
Allahın ismi: Ferahun, yani hâşâ sümme hâşâ, Yer Tanrısı Firavun.
Yer kavmi: Ferahun derler.
Rebânhûn: Ulu padişahdır.
Gülüşehûn: Ulu evliya.
Harunhûn: Harun peygamber.
Menru: ekmek,
Panki: su,
Maş: et,
Man-can-mancancanes: Güzel patlıcan.
- Sukrez supi kengân: Nişlersin ne sattın?
- Şu karmetusu kerz?: İyi hoş, ya sen nişlersin?
Akı kay kerz: İşte işliyoruz.
Noli keraz?: Ne işlersin?.
Ordapar da kerz: Ufak-tefek işliyoruz.
Nânâ yıla cavu kadantuba?: Ayıp değil midir çekişirsiniz, söğüşürsünüz?
***
“Bu Firavun kavmi zira gece-gündüz birbirleriyle kavga ve cidal, müstehcen sözler, galiz küfürler ederler. Bir füls-i ahmer (bakır bir paracık) için birbirlerini katleder veya mangır için “– Büyük Efendiye (padişaha), -yok paşaya gidelim diye şer’-i şerife (kadıya) gelirler. Onun için Cingâne kavminin davaları mesmû’a (dinlenilir) değildir.
“Anadolu’da Balat şehri Cingâneleri, Rumeli Kıbtîlerinin yanlarında akarsudur. Bu Kababata kavminin kulağa hoş gelmeyen on iki türlü lisanı daha vardır…
***
Çingenelerin Kavgası Meşhurdu
“Bu Cingâne kavmi, ciğerimi kan, gözlerimi yaşlı etti. Gümülcine’yi seyr ü temaşa edip zevk ü safada iken hanemiz sahibinin yeni yetme oğlanlarından üç nefer hilebaz Cingâne oğlanı veledizinaları vardı. Benim, cihanı yakan güneş parçası gibi parlak, fitne koparan bir kölem, bir gece bunlardan biriyle kayboldu. Hanemiz sahibine:
“- Senin cingâne kölenle benim kölem kayboldu diyerek baskıda bulundum. Firar eden köleleri bulmak için o, birkaç adamı, ben de dört kölemle her birimiz, yüklerimizi almadan hafif silahlanıp dağ-taş-bağ demeden, yakın-ırak her tarafı; menzilleri, kasaba ve kaleleri gezip dolaşmak için Gümülcine’den çıktık.
“O gün başıboş, bir şarka ve bir garba gidip Boyru, ondan Kavala kalelerini, sonra Vaşlakı kasabasını geçtik. Dizdar, serdar, kethüdayerlerine ve kadı naiplerine, kadı ve zabitlere, daha önceden tanıdığımız ahbap ve biraderlere şu şekilde bir kölem firar etti diye hepsine bildirdik. Ta Drama’da mesiregâh olan çınar gölgeliğindeki havuzun kenarında atbaşı çekip Çelebiler hanesinde misafir olduk...” [Seyahatname, TTE. 8. cilt, İstanbul 1928, s. 90-96’dan]
Mısır, Alevilik ve Çingeneler, etimolojik, Roman, “rom", "koca", Eski Yunanlılar, Sanskrit, “rama”, “ramaṇa”,