Hz. Meryem'in türbesini ziyaret...
Selamun Aleykum Hocam;
İzmir'de Efes harabelerinde Hazret-i Meryem'in türbesi olduğu söyleniyor, Müslümanların orayı ziyaret etmesi caiz midir?
Ve aleyküm Selâm Abi;
Geçenki bir sorunuz gibi bunu da biraz detaylı şekilde ele almayı ve bu vesileyle daha başka bilgiler de verebilmeyi düşünüyorum… Umarım faydalı olur.
***
Hz. Meryem, bildiğiniz gibi Ulû’l-Azm Peygamberlerden biri olan Hz. İsa’nın (aleyhimüsselam) annesidir.
İsrailoğulları’nın ileri gelenlerinden ve âlimlerinden biri olan ve Davud aleyhisselamın soyundan gelen İmran'ın kızıdır: “İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi. Allah iman edenlere iffetini-namusunu koruyan, İmran’ın kızı Meryem'i de misâl gösterir." [Tahrim suresi, 66/12]
İmran'ın hanımı Hanna, kısır bir kadındı, hiç çocuğu olmamıştı. Bir gün bir ağacın gölgesinde otururken yavrusunu doyurmaya çalışan bir kuş gördüğünde bu hadise içindeki çocuk sahibi olma duygusunu alevlendirdi. [İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih, Beyrut 1979, I, 298] Kendisine bir çocuk ihsan etmesi için Allah'a dua etti ve duası kabul edilirse çocuğunu Beytü’l-Makdis'e (Mescid-i Aksa’ya) hizmetçi olarak adadığını söyledi. Bu durum Kur’an-ı Kerim'de şöyle dile getirilir:
"Bir zamanlar İmran'ın karısı şöyle demişti: Rabbim: Karnımda taşıdığım çocuğu sadece sana hizmet etmek üzere adadım. Bunu benden kabul et." [Alu İmran suresi, 3/35]
Hanna bu nezri/adamayı yaparken çocuğunun bir kız olma ihtimali aklına gelmemişti. Eğer çocuk kız olursa Beytü’l-Makdis'te hizmette bulunması nasıl mümkün olabilirdi. Kadınların özel durumları buna müsaade etmediği gibi, kurallara göre de bu imkansız bir şeydi. Bunun içindir ki, evladı Hz. Meryem dünyaya geldiği zaman annesi, Allah Teâlâ'ya şöyle seslenmişti:
“... Rabbim! Ben onu kız doğurdum; halbuki Allah onun ne doğurduğunu çok iyi biliyordu. ‘Erkek, kız gibi değildir. Ben onun adını Meryem’ koydum. Onu ve neslini (rahmetinden) kovulmuş Şeytanın şerrinden sana emânet ediyorum." [Alu İmran suresi, 3/30]
Babası İmran, Meryem'in doğumundan önce vefat etmişti.
Hanna, çocuğu kundaklayıp, Beytü’l-Makdis'e götürerek, orada vazifeli bulunanlara teslim etti. Çocuğun gözetilmesi görevini Yahya aleyhisselamın babası Zekeriyya aleyhisselam üstüne aldı. Zira onun hanımı, Hz. Meryem'in teyzesi veya kardeşi idi. [İbnü’l-Esir, a.g.e., I, 299; Ali Sabûnî, en-Nûbûvve ve’l-Enbiya, Dımaşk 1985, 201]
Böylece Hz. Meryem, bir peygamberin koruması altında yetişti. Zekeriyya (a.s.) onun için mescidde özel bir yer (mihrab) tahsis etmişti. O burada sürekli ibadet ve dua ile meşgul olurdu. Yanına Zekeriyya aleyhisselamdan başkası giremiyordu. Zekeriyya (a.s.) yiyecek bir şeyler vermek için yanına girdiğinde, her defasında yiyeceklerle karşılaşıyordu. Bu yiyecekler, yazın kış meyveleri ve kışın da bulunmayan yaz meyveleri idi. Allah Teâlâ, peygamber annesi yapacağı şerefli bir kadını bu şekilde rızıklandırıyordu. Bu muhteşem tablo Kur'an-ı Kerim'de şöyle anlatılır:
"Rabbı onu, güzel bir şekilde kabul etti. Ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi ve Zekeriyya’yı onun bakımına memur etti. Zekeriyya, Meryem'in bulunduğu mihraba her girdiğinde onun yanında yiyecek rızık buldu. ‘Bu, sana nereden geldi ey Meryem!’ dedi. Meryem; ‘O, Allah tarafındandır. Şüphesiz Allah dilediğini hesapsız bir şekilde rızıklandırır’ dedi." [Alu İmran suresi, 3/37]
Hz. Meryem, bu temiz ortam içerisinde iffetli ve şerefli bir şekilde yetişti. Allah Teâlâ'nın koruması altında Beytü’l-Makdis civasında hayatını sürdüren Hz. Meryem'e melekler sürekli gelerek, kendisine Allah indindeki makamını ve Allah'ın onu diğer kadınlar arasından bir peygamber annesi yapmak için seçtiğini müjdeliyorlardı…
"Bir zaman melekler şöyle demişti: Ey Meryem! Allah seni kendi tarafından bir emirle meydana gelecek olan bir çocukla müjdeler ki, onun adı Meryemoğlu İsa Mesih'tir. Dünya ve ahirette şeref sahibi ve Allah'a yaklaştırılanlardan olacaktır. İnsanlara, beşikte iken de konuşacaktır. O, salih kimselerden olacaktır." [Alu İmran suresi, 3/45, 46]
Hz. Meryem, kendisine verilen bu haber karşısında hayretler içerisinde kalmıştı. Onun bu durumu Kur'an'da şöyle ifade edilir:
“Meryem; ‘Rabbim! Bana hiç bir insan dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur’ dedi. Allah da şöyle buyurdu: Bu böyledir. Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasına hükmedince ona sadece ‘ol’ der ve o da hemen oluverir." [Alu İmran suresi, 3/47]
Velhasıl bildiğiniz üzere hadise bu minval üzere cereyan edip gider… Dilerseniz biz asıl mevzumuza dönelim.
Kur’ân-ı Kerim’de ismiyle zikredilen tek kadın Hz. Meryem’dir. Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem, Kur’ân’ın on iki sûresinde biri zamirle olmak üzere toplam otuz dört defa geçmektedir. Ancak, kaç defa geçtiğinden daha önemlisi; kronolojik olarak birbirinden farklı dönemlerde inen pek çok âyette Hz. Meryem’den bahsedilmesidir. Yeni Ahit’te ise, Hz. İsa’nın annesine ismen on dokuz defa yer verildiği görülür.[Hıristiyanlıkta ve İslâmda Hz. Meryem s.65]
Ona “Meryem” ismini veren, annesidir. Bu ismin “istemeyen, bir yerden ayrılan” [Ebûbekr er-Râzî, Muhtâru’s-sıhâh I, 112], “hizmet eden” [“Meryem”, MEB İA, VII, 781-782] anlamlarında kullanıldığı söylenmişse de, o dönemde Âramca “ibadet eden” anlamına geldiği görüşü[Zemahşerî, I, 142; Beğavî, I, 295; Beydâvî, II, 31] daha uygun görünmektedir. Kısacası Meryem, "dindar kadın" demektir. Nitekim erkeklerden sakınan, iffetli anlamında, "Betül" adıyla da adlandırılır Meryem validemiz.
***
Hz. Meryem’in (Devrindeki) Bütün Kadınlara Üstün Kılınması
Kur’an-ı Kerim’de, “Bir vakit melekler dediler ki: Meryem! Muhakkak ki Allah seni seçti. Seni tertemiz kıldı. Hatta seni dünyadaki bütün kadınlara üstün kıldı” [Al-i İmran suresi, 3/42] buyrulmaktadır. Ancak ayette geçen “dünyadaki bütün kadınlar”dan maksat, o günkü mevcut olan kadınlardır. O bakımdan Hz. Meryem’in topyekün kadınlardan üstün gösterildiğini söyleyemeyiz.
Nitekim, benzer bir ifade de İsrailoğulları için kullanılmıştır: “Gerçekten biz İsrailoğullarına kitap, hükümranlık, hikmet ve nübüvvet verdik. Onları helâl ve tertemiz rızklarla rızıklandırdık ve onlara âlemlere/insanlara üstün kıldık.” [Câsiye suresi, 45/16]
Bu ayette geçen “âlemler/bütün insanlar”dan maksat, o zamanın insanlarıdır. İnancımıza göre, onların Muhammed (s.a.v.) ümmetinden daha üstün olmadıkları bilinen bir gerçektir. Hz. Meryem’im üstünlüğü de kendi devrinin kadınlarına nisbetle olduğunu söylemekte hiçbir ilmî tefsir ve te’vil/yorumlama hatası yoktur.
Hz. Meryem’in üstünlüğünün kendi devrinin kadınlarına nisbetle/oranla olduğuna işaret eden İmam Taberî (rh.), bunu desteklemek için de şu hadis-i şerife yer vermiştir: “Cennet kadınlarının en hayırlısı İmran kızı Meryem’dir. Ve cennet kadınlarının en hayırlısı Huveylid kızı Hatice’dir.” [Taberî, ilgili ayetin tefsiri]
Demek ki, onlardan her birisi, içinde bulundukları devirlerinin en üstün kadını olarak, Cennet’te de kadınların en üstünüdür. Tabir caizse, her ikisi de farklı şekilde “üstünlük madalyası”nın sahibidirler.
***
Hz. Meryem’in üstünlüğünden bahseden ayet [Âl-i İmran, 3/42] ile birlikte Kütüb-i Tis’a’da da pek çok yerde nakledilen hadisler vardır. Hz. Meryem’in faziletini mevzu edinen bu rivayetlerde Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
1– “Kendi dönemindeki kadınların en hayırlısı İmran kızı Meryem’dir ve yine bu ümmetin kadınlarının en hayırlısı Huveylid kızı Hatice’dir.” [Kadı Iyâz ve Kurtubî gibi âlimler, “yeryüzündeki bütün kadınların” şeklinde daha genel anlamışlardır. Nevevî, Şerhu Müslim XV, 198; Aynî, Umdetü’l-kârî XVI, 23; Buhârî, Enbiyâ, 45; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 69]
2– “Erkeklerden pek çokları (fazilette) kemâle ermiştir. Kadınlardan ise İmran kızı Meryem ve Firavun’un karısı Âsiye’den başka kimse kemâle ermemiştir. Hz. Âişe’nin kadınlara üstünlüğü ise, tiridin diğer yiyeceklere üstünlüğü gibidir.” [Buhârî, Enbiyâ, 32, 46; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 70]
3– “Yeni doğan her çocuğa, doğduğu anda şeytan mutlaka dürter. Yavru, onun dürtmesi(nin verdiği rahatsızlık) sebebiyle bağırarak ağlar. Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa bundan hâriçtir.” [Buhârî, Bed’ü’l-halk, 11; Müslim, Fedâil, 146, 147] Bu hadisin bazı rivayetlerinde Ebû Hureyre, Hz. Meryem ile oğlu Hz. İsa’ya lutfedilen bu özel konumun, Hz. Meryem’in annesinin, “Onu ve soyundan gelecekleri, o mel’un şeytanın şerrinden korumanı niyaz ediyorum” diyerek yaptığı duâsının kabulünden kaynaklandığını söylemektedir. [Buhârî, Enbiyâ, 44; Müslim, Fedâil, 146]
4– “Yeryüzü kadınları arasında (örnek olmaları ve faziletleri bakımından) Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Fâtıma ve Hz. Âsiye’yi bilsen sana yeter.” [Tirmizî, Menâkıb, 61; Ahmed b. Hanbel, III, 135]
5– “Cennet kadınlarının en faziletlileri Hz. Hatice, Hz. Fâtıma, Hz. Âsiye ve Hz. Meryem’dir.” [Ahmed b. Hanbel, I, 293, 316, 322]
6– “Fâtıma, cennet kadınlarının efendisidir. Tabii ki Hz. Meryem’in üstün durumu hesaba katılmazsa..” [Tirmizî, “menâkıb” 60, 63; Ahmed b. Hanbel, III, 64, 80]
7– “Kureyş kadınları, kadınların en hayırlılarıdır; deveye binerler, kadınların çocuğa en şefkatlisi ve kocasının malını koruma hususunda kocaya en titizidirler.” [Buhârî, Enbiyâ, 46; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 201] Bu hadisi naklettiği her yerde Ebû Hureyre’nin “Meryem bintü İmran asla deveye binmedi.” sözü nakledilir ki, Hz. Meryem’in faziletiyle ilgili asıl kısım burasıdır. Nevevî ve İbn Hacer’e göre, Ebû Hureyre’nin maksadı Hz. Meryem’in deveye binip binmediğini vurgulamak değildir. Sadece ona özel bazı faziletler bulunduğunu anlatmak için bu ifadeyi kullanmıştır. [Nevevî, XVI, 80; İbn Hacer, VI, 473-474, IX, 125] Diğer bir ifadeyle “Deveye biniyor olmak bir kadını hayırlı kılmaz; zira Hz. Meryem deveye binmediği halde hayırlıdır. Demek ki o, herkeste olmayan hususi faziletlere sahiptir” denmek istenmiştir.
Müfessirler ve hadis şârihleri, bu rivayetlerden hareketle, bahsi geçen kadınlar arasında fazilet sıralaması mevzuunda farklı değerlendirmelerde bulunmuşlardır... Rivayetlerin hepsinde göze çarpan ortak bir husus dikkat çekmek gerekmektedir: Diğer isimler değişmesine rağmen Hz. Meryem bütün rivayetlerde zikredilen ortak şahıstır. Tek başına bu husus dahi onun faziletini göstermeye yetmektedir.
Bunlardan hangisinin takvada daha üstün olduğunu söyleme imkânımız yoktur. Her birinin Allah’a karşı saygı ve sevgilerinin pek yüksek derecede olduğunda şüphe yoktur. Yalnız şu değerlendirme yapılabilir ki, Hz. İsa gibi bir pegamber-i zişanın annesi olmak, Hz. Cebaril’in üflemesiyle -babasız olarak- bir peygamber dünyaya getirme şerefine nail olmak, Hz. Meryem’i eşsiz bir konuma koymaktadır.
Buna mukabil, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) kızı, Hz. Ali’nin (r.a.) zvecesi, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn’in annesi, İslam dininin en büyük hamelesi olan Ehl-i beytin mahzeni, tarikatta zikr-i cehrî yolunun ve özellikle de Hz. Mehdi’nin nenesi olması haysiyetiyle Hz. Fatıma’nın (r.anha) da eşsiz bir konumda olduğunu göstermektedir.
Hz. Âişe (r.anha), Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hz. Hatice'den sonra en çok sevdiği ve bakire olarak aldığı tek zevcesidir. Bir rivayete göre Cebrail, bir kez Rasûlullah Efendimize, Hz. Âişe suretinde, yeşil giysili bir kız getirip, "Bu, senin dünya ve ahiret zevcendir" demiştir. [İbn Hacer, Üsüdü'l-Ğâbe, 5, 503]
Hz. Âişe (r.anha), Mustalik Oğulları Savaşı'na katılmış, savaş dönüşünde İfk hadisesi vukubulmuş ve Nur Suresi'nin 11-26'ncı ayetleri inerek Hz. Âişe’nin (r.anha) masumluğunu vurgulamıştır. Hz. Âişe (r.anha), son derece zeki, derin ilim sahibi, tıbba ve edebiyata vakıftır; Rasûlullah Efendimiz’den (s.a.v.) en çok hadis rivayet edenlerin başında gelir.
Buna göre denilebilir ki; onlardan her bir kendi dönemlerinde farklı meziyetlerde üstünlüklerin sahibidirler. (RadıyAllahu anhunne)
***
Hz. Meryem’in Vefatı ve Kabri
Hz. Meryem’in vefatı ve kabriyle ilgili Kitap ve Sünnet’te bir açıklamaya rastlanmamaktadır. Bu mevzudaki ayrıntılar genelde Hıristiyan kaynaklara veya bir kısım tarihî eserlere dayanmaktadır. Sinoptik İncillerde (Matta-Markos-Luka) yer almamakla beraber sadece Yuhanna İncilinde, Hz. Meryem’in Kana mucizesinde [Y.Ahit, Yuhanna 2:1-11] ve haç olayında [Y.Ahit, Yuhanna 19:25-27] yer aldığı; “Rasûllerin İşleri”nde Hz. İsa’nın göğe yükselmesinden sonra havarilerle dua ettiği [Y.Ahit, Elçilerin İşleri 1:14] belirtilmekte ise de, hayatının geri kalanı, ölümü, yaşı, dış görünüşü hakkında İncillerde hiçbir bilgi bulunmamaktadır.
Hz. İsa’nın dünyadan ayrıldığı sırada, elli yaşlarında olduğu tahmin edilen Hz. Meryem’in, elli altı, yetmiş, yetmiş iki yaşlarında… yahut çok ileri yaşlarda öldüğü görüşleri yanında, nerede ve nasıl vefat ettiği, kabrinin nerede olduğu, öldüğü veya göğe yükseltildiği mevzuları da tartışılagelmiştir. [Bkz. Taberî, Târîh I, 585; Hâkim, II, 651] Bütün bu ayrıntılar bir yana, Hz. Meryem’in Allah’a ibadet ederek hayatına devam ettiği bilgisi, onun genel profiline daha uygun olduğu açıktır ve biz böyle inanırız.
Hıristiyan kaynaklar, daha çok Hz. Meryem’in defnedildiği yere dair bir bilgi bulunmadığı görüşünde olmakla beraber;
- Kudüs,
- Efes ya da,
- Antakya’da defnedildiğine dair farklı görüşler mevcuttur.
Efes’te ona nisbet edilen bir kabir bulunmayışına karşılık, Kudüs’te birisi Zeytin Dağı ve Tapınak Tepesi arasındaki Jeoshaphat (veya Kedron) vadisinde, diğeri de Gethsemani’de (Cesmâniyye) olmak üzere birer kilisenin onun defnedildiği yer olduğu ileri sürülmektedir. Siyon dağında diyenler de vardır. Şam tarihi yazarı İbn Asâkir ise, Hz. Meryem’in mezarının Şam’da el-Ferâdîs kabristanında olduğunu kaydetmiştir. [İbn Asâkir, Târîhu Dimaşk II, 337, 411]
***
Yapmaya çalıştığımız bütün bu açıklamalarda da görüldüğü üzere, Hz. Meryem’in kabrinin bulunduğu yer meçhuldur, bilinmemektedir.
Dolayısiyle Hz. İsa’yı ve annesi Hz. Meryem’i ilahlaştıran Hristiyanların uğrak yeri olan ve zulmetten başka bir şeyin hakim olmadığına kani olduğumuz Efes ve benzeri yerleri dini düşünce ve niyetle ziyaret etmenin münasip olmayacağı açıktır. Yapılacak dua ve gönderilecek hediyelerse, malumunuz, nerede olursak olalım, onlara mutlaka ulaşır. Bunda da hiç kuşku yok.
Oralar ancak olsa olsa ibret için gezilip görülebilir. Geçmişte neler olduğunu, nice kavimlerin-milletlerin-toplumların onca varlıklarına, güç ve kuvvetlerine rağmen nasıl da helak olduklarını, yok olup gittiklerinin görmek için…
***
İbret Dolu Bir Sahne
Kıyamet günü Allah Teala soracak:
"Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki ilah edinin' dedin?". "Hâşâ, dedi, sen yücesin; benim için gerçek olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zatında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin, sen!
"Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah'a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen her şeyi şahitsin, hakkıyla görensin." [Maide suresi, 5/116–117]
***
Son olarak;
Hz. Meryem Cennet’te Kiminle Evlenecek?
İbn Mâce’nin (rh.) Sünen’inde/Zühd bâbında rivayet olunan bir hadis-i şerifte, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Allah Azze ve Celle sizden Cennet’e dahil ettiği her mü’mine, yetmiş iki hanım verir. Bunların ikisi hûrilerden ve yetmişi Cehennemlik olanların Cennetlik hanımlarındandır.” [İbn Mâce, Sünen, Zühd, 39]
Hadis âlimi Hişam bin Hâlid (rh.), bu hadisin izahında şöyle der:
“Bazı erkekler ebedî olarak Cehenneme girerler. Cennet ehli olan erkekler Cehenneme girenlerin hanımlarını alacaklardır.”
Meselâ, Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem, Firavun’un hanımı Hz. Âsiye gibi... Onların durumunu da yine bir başka hadis-i şeriften öğreniyoruz:
“Allah (c.c.), İmran kızı Meryem’i, Firavun’un hanımı Âsiye’yi ve Musa’nın kızkardeşi Gülsüm’ü Cennet’te bana zevce olarak vermeyi hükmeyledi.” [İbn Mâce (Terc), 10, 649]
Bu hadis-i şeriflerden anlaşıldığı üzere, Cehennemlik erkeklerin Cennetlik hanımlarını Cenab-ı Hak mü’min erkeklere verecek. Cennet’in şartları kendine göre olacağı için orada kıskançlık, haset ve benzeri duygular olmayacaktır.
Hiç evlenmeden vefat eden hanımlar için de aynı hususlar geçerli olsa gerektir.
iffet, Hz. İsa, Hz. Meryem'in türbesini ziyaret, İmran kızı Meryem, Beytü’l-Makdis'e (Mescid-i Aksa’ya), “Cennet kadınlarının en faziletlileri Hz. Hatice, Hz. Fâtıma, Hz. Âsiye ve Hz. Meryem’dir.”,