Sorular | Soru sor

Hapşırma ve esneme

Selamun aleyküm hocam, hapşırma ve esneme ile ilgili bilgi verebilir misiniz? bunlar neden kaynaklanır, bu sırada ne demek ne yapmak gerekir? dinimizin bu konudaki adabı nedir? Allaha emanet olun

Ve aleyküm selâm…

Değerli kardeşim;

Aksırma-hapşırma; beyninde biriken ve şayet orada kalsalar ağır hasarların-hastalıkların meydana gelmesine sebep olacak buharların, aksırma suretiyle dışarı çıkmasıdır. Bu vesileyle aksıran kişi, bir nimet ve menfaat kazanmış olmaktadır. İşte hem bu nimetten dolayı, hem de vücut için yeryüzündeki bir deprem gibi olan bu sarsıntının ardından organların düzelmesi ve uygun şeklini muhafaza etmesi sebebiyle, o kişinin Allah'a hamdetmesi, İslâm âlimlerince müstehap görülmüştür..

Bir başka ifadeyle aksırmak; burun zarının ve nefes verme kaslarının sarsıntılı bir hareketiyle havayı bir anda ağızdan ve burundan atma ameliyesidir. Aksırma sonucu vücudumuzda;

- Beyin damarları genişler…

- Gözyaşı ve sinüs kanalları açılır…

- Kalp damarları genişler…

- Akciğerlerde normal solunumla atamadığımız rezidüel (ölü) hava dışarı atılır…

- Kalbin diyastol (gevşeme) sonucu dinlenme süresi artar… Kalp, milisaniyeler düzeyinde durur ve tekrar çalışmaya başlar…

- Hapşırma esnasında vücutta birikmiş bazı zararlı toksinler dışarıya atılır, böylece vücut rahatlar.

…ve Müslüman bu nimet, ihsan-ikram ve lutuf karşısında Rabbine “el-Hamdülillah” diyerek hamdeder.

***

Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Onların oradaki (mü’minlerin Cennet’teki) duası: "Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!" (sözleridir). Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise "selâm"dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.” [Yunus suresi, 10]

Allah Teala, babamız Adem aleyhisselamı topraktan yaratıp Cibrîl-i emîn vasıtasiyle ona ruh üflediğinde, dirilir dirilmez “el-Hamdülillâh” demiştir. Karşısında bulunan Cebrail aleyhisselâm da, “Yerhamükâllah” diyerek karşılık vermiş… Böylece aksıranın “el-Hamdülillâh” demesi, yanında bulunup onu duyanın da, “Yerhamükâllah” demesi, Adem aleyhisselâmdan beri devam edegelen ve Rasûlullah Efendimiz tarafından teyid edilip üzerinde ısrarla durulan bir sünnet olmuştur.

Rabbimizin (c.c.) beyaniyle, insanoğlu olarak ilk sözümüz “el-Hamdülillâh” olduğu gibi, Cennet’te son sözümüz de yine “el-Hamdülillâh” olacak inşaallah…

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki: “Biriniz hapşırır ve hamdederse, ona teşmîtte bulunun; eğer Allah’a hamdetmezse, teşmîtte bulunmayın.” [Bkz. Müslim, Sahih, Zühd, 53]

Hasılı, İslâmi âdâptan biri de teşmîttir.

Teşmit lügat olarak tebrik ma'nâsına gelir. Bereketle dua edilince, Araplar "ona teşmitte bulundu" der. Hz. Ali'nin Hz. Fâtıma (r.anhuma) ile evlenmeleriyle ilgili rivayette, Resûlullah'ın onlara yaptığı bereket duası, "şemmete aleyha" diye ifâde edilmiştir. Kelimenin “şemâta” kökünden geldiği de ileri sürülmüştür ki, düşmana gelen kötülükle sevinmek demektir. Bu durumda teşmit, mü’minin düşmanı sevindirecek hale düşmemesi için yapılan dua ma'nâsına gelir. Veya hamdedince şeytanı üzecek bir hal ortaya koymuş, şeytanın hâli sebebiyle de kişi sevinmiştir.

Teşmît, aksırana "yerhamukallah (Allah sana rahmet kılsın)!" diyerek dua etmektir. Aksıran da buna mukabil, “Yehdînâ ve yehdîkümüllâh (Allah bize de size de hidayet etsin)” der.

Hadisin vürud şekli, sarih emir ifade etmesi sebebiyle usûl-i fıkıh ilmine göre hükmün vâcib olduğu düşünülse de İslâm ulemâsı teşmît'in vücubuna hükmetmemiş, müstehab olduğunda ittifak etmişlerdir.

Bir rivayette, “Müslümanın Müslüman üzerindeki hakları yedidir” denildikten sonra, üçüncü madde olarak “teşmît” de zikredilir. [Bkz. Riyazu's-Sâlihîn, Selâm Bahsi]

***

Teşmîtte usûl nedir, kaç kere duada bulunulur?

Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki, ‘Kardeşine üç kerre teşmitte bulun; eğer üçten fazla (hapşırırsa), artık bu nezle olmuştur.” [Ebû Dâvud, Sünen, edeb, 100]

Bu hadisten anlıyoruz ki, aksırana üç defa “yerhamukellah” denmesi haktır. Aksırmaya devam ettiği takdirde, bunun nezle gibi bir rahatsızlıktan ileri geldiğinin anlaşılacağından, artık her seferinde teşmit gerekmemektedir.

***

Toplumun bazı kesimlerinde görüldüğü üzere, aksıran kimseye “çok yaşa” demek, onun da “sen de gör” demesi İslâmî âdâba uygun değildir.

Aslında aksıran kimseye, “çok yaşa” demek, bunun karşılığı olarak da “sen de gör” gibi ifadeler kullanmak, hapşırıldığında kalbin kısa bir an durması gerçeğine dayanır. Hatta eski zamanlarda aksırıldığında rûhun, bedenden dışarı çıktığına inanılırdı... Hakikaten kalbin kısa bir süre durduğunun ispatlandığı günümüzde bizler, kalbin tekrar çalışmasına “çok yaşa” gibi uydurma ve mânâ yönünden zayıf ifadeler kullanmak yerine, kalbimiz tekrar sapasağlam, eskisi gibi çalıştığı için sünnete uygun olarak “el-Hamdülillâh” demeli ve Rabbimize hamd etmeliyiz.

***

Gayrimüslimlere mesela Yahudi ve Hristiyanlara teşmîtte bulunulur mu?

Ebû Mûsâ (r.a.) anlatıyor: Yahudiler, Rasûlullâh’ın (s.a.v. kendilerine “yerhamükümullah (Allah, sizlere rahmet etsin)” diyeceğini ümit ederek, O’nun duâsına nâil olmak gayesiyle yanında yapmacıktan aksırırlardı… Onların bu davranışı üzerine Efendimiz (s.a.v.), “Yehdîkümullâhu ve yuslihu bâleküm (Allah size hidâyet versin ve hâlinizi ıslah etsin)” buyururdu. [Ebû Dâvud, Sünen, edeb, 101; Tirmizî, Sünen, Edeb, 3]

Bu hadîs-i şerîf, gayrimüslimlere teşmitte bulunmanın meşrûluğunu ifade ettiği gibi, onlara nasıl teşmit yapılacağını da göstermektedir. Rahmet, mü’minlere hâs olduğu için, gayrimüslimlere hiçbir durumda Allâh’ın rahmeti dilenmez. Onlara en iyi ve en uygun duâ, hidâyetlerini temennî etmektir.

***

Teşmît'in formülüne gelince…

Bunun, hapşıran tarafından söylenecek olan tahmid kısmında farklılıklar bulunduğu gibi, teşmît kısmında da değişiklikler vardır. Şöyle ki:

- Bazı rivayetlerde, hapşıranın sadece "el-Hamdülillâh" diyeceği…

- Bazılarında "el-Hamdülillâhi alâ külli hâl (her bir durum için Allah'a hamdolsun)" demek gerektiği…

- Bazı rivayetler ise, "el-Hamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn"in söylenmesi icap ettiğini ifâde eder.

- Bazı rivâyetlerde de, "el-Hamdülillâhi Rabi’l-âlemîn alâ külli hâlin mâ kâne (Ne olursa olsun her bir durum için âlemlerin Rabbine hamd olsun!)" denmesi iktiza ifâde edilir.

"Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) validemiz anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah’ın (s.a.v.) yanında hapşırmıştı, ‘el-Hamdülillâh’ dedi. Efendimiz (s.a.v.) "Yerhamukâllâh!" buyurdular. Derken, bir diğer kimse de hapşırdı ve “el-Hamdülillâhi Rabbi’l-âlemîne hamden tayyiben kesîran mübâraken fîhi” dedi. Efendimiz: "Bu, öbürüne ondokuz derece üstünlük kazandı" buyurdular.

İmam Nevevî (rh.) el-Ezkâr isimli eserlerinde der ki: “Âlimler, hapşıranın ‘el-Hamdülillâh’ demesinin müstehap olduğunda ittifak etmişlerdir. Ancak ‘el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn’ derse, bu daha iyidir. Şayet ‘el-Hamdülillâhi alâ külli hâlin’ derse, bu efdâldir diğerlerinden daha üstündür.”

***

Esneme ve Aksırma âdâbı

Esnemek, uykusuzluk-yorgunluk, açlık-susuzluk veya can sıkıntısı gibi sebebeplerle kişinin gayr-i irâdi bir şekilde ağzını açarak uzunca nefes alıp vermesidir. Bu hâl, bir bakıma dalgınlık ve gaflet emaresi/göstergesidir.
“Aksırma” ise, yukarıda da belirttiğimiz gibi, nefes kaslarının basınçlı hareketiyle kişinin içerisindeki havayı bir anda ağız ve burun yoluyla şiddetlice dışarı atmasıdır. Aksırmak vücûtta meydana gelen bir zorlama sonucu olur ve bu ihtiyâcı duyan kimse aksırdığı an ferahlar. Dolayısıyla bu durum esnemenin aksine vücût için bir zindelik vesilesidir.

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) aksırmanın Allâh Teâlâ'nın hoşlandığı bir durum olduğuna, esnemenin ise şeytandan geldiğine dikkat çekerek, “Biriniz namazda esneyeceği zaman gücü nisbetinde onu gidermeye çalışsın. (Ağzını açarak) hâh demesin . Zira bu şeytandandır, şeytan kendisine gülüyor demektir.” [Buhârî, Sahih, Edeb, 125] buyurmuş… Bir başka rivâyette ise, “Biriniz esnediğinde eliyle ağzını tutsun. Zîra şeytan onun ağzına girer” [Müslim, Sahih, Zühd, 57-58] diye uyarmıştır.

Keza aksırma anında, çevreye tükrük ve gürültülü bir ses yayılabilir. Bu sebeple hapşıran kimsenin ağzını eliyle veya yeniyle/elbisesiyle ya da bir başka şeyle kapatması, hem sağlığa, hem de edebe uygun bir davranıştır. Nitekim Ebû Hüreyre’nin (r.a.) rivâyet ettiğine göre, “Rasûlullâh (s.a.v.) aksırdığı vakit, yüzünü elleriyle veya elbisesiyle örter ve sesini kısardı.” [Tirmizî, Sünen, Edeb, 6, Hadis no: 2746]

***

Açıklamaya çalıştığımız bütün bu durumlar, namaz dışında aksırmanın âdâbıyla alâkalıdır. Namazda aksıran bir kimsenin de, sessizce “el-Hamdülillâh” demesi, namazına bir zarar vermez. Ancak aksıran bir kimseye namaz kılmakta olan birisinin karşılık vermesi (yerhamükâllah demesi), namazını bozar.

Yine selâmlaşma âdâbında olduğu gibi, nasıl ki bir kadın, kendisine helâl olmayan erkeklere selam veremiyorsa, kendisine helâl olmayan erkeklere karşı da teşmitte bulunamaz.

* * *

S o n s ö z

Tarîkat-ı Aliyye-i Nakşibendiyye-i Müceddidîn silsilesinin mükemmil ve mütettimimi olan Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri bir sohbetlerinde, “Nehrin beri tarafındaki adamın aksırdığını ve ‘el-Hamdülillâh’ dediğini… Öbür taraftaki adamın da bunu duyup, ‘Yerhamükâllâh’ diye mukabele ettiğini; lakin, karşı taraftakine duyuramadığını… Bunun için karşıya geçip o kardeşine ‘Yerhamükâllâh’ deyince, bu muameleden çok hoşlanan Allahu Teala’nın her ikisini de affettiğini” müjdelemişlerdir!

Aksırma/hapşırma gibi elimizde olmayan, farkında bulunmadığımız bu nîmetle vücudumuza sıhhat ve afiyet veren âlemlerin Rabbi’ne sonsuz-sınırsız hamd u senâlar olsun.

adab, Aksırma/hapşırma, esneme, teşmît, el-Hamdülillâh, yerhamükâllâh, yehdînâ ve yehdîkümüllâh, çok yaşa, sen de gör, “Yehdîkümullâhi ve yuslihu bâleküm (Allah size hidâyet versin ve hâlinizi ıslah etsin)”,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com