İnsanın arkasından hakaret kul hakkına girer mi?
Arkasından hakaret kul hakkına gırer mı?
Hocam trafıkte yapılan hatalardan dolayı bazen dayanamayıp hata edenın arkasından hakaret ediliyor o duymuyor.. En basıtınden dallama, odun, hayvana bak öyle sürülür mü deniyor... Ya da küfür ediyor.. Bunlar kul hakkına gırer mı? Ya da sadece gunahmı olur? Bır de bırıne fahişe demek için onu illaki görmek mı lazımdır... O kadını tanıyanlar ve bılenlerden dolayı sen de arkasından öyle desen yapmış olsa bıle iftiraya gırer mi? Kul hakkına girer mi? Girerse nasıl af olunur?
Evet o duymuyor ama, duyduğunda pek de memnun olacağı sözler sarf etmiyorsun o insanın ardından... Söylediklerin, onda varsa gıybet, yoksa iftira olur! Küfrün çirkinliğini zaten anlatmaya gerek yok. Kısacası, insanın duyunca üzüleceği bir kusurunu arkasından söylemek gıybettir, hakaret olması bile gerekmez. Bunların ne menem günahlar olduğunu bilirsiniz. Rabbim muhafaza buyursun cümlemizi…
Fahişeye “fahişe” demek kime ne kazandırır, sana ne yararı olur? Kaldı ki zinadaki şahitliğin şartını bilmeniz lazım. Dört şahit ve dördünün de fıkhî tabir ve teşbihiyle “kalemi hokkanın içinde görmüş olmaları” gerekiyor. Eğer hakkında söylenenler doğru değilse, yukarda ifade ettiğimiz gibi durum iftira olur!
Elbette ki bütün bunlar kul hakkına girer. Kul hakkının affı da, helalleşmeye bağlıdır. O da kolay değil elbet.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyururlar: "Bir kimse kardeşinin haysiyetine, yahut malına haksız olarak taarruz etmişse, iltimas olarak verilebilecek altın ve gümüşün bulunmadığı günden (Kıyamet’ten) önce helâlleşsin. Aksi halde, yaptığı haksızlık nisbetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama verilir." [Buhari, Sahih, Mezalim, 10]
Evet, Peygamberimizin (s.a.v.) de tavsiyesine göre, bu durumda helâlleşmekten başka çıkar yol yoktur. O kadar ki, insan şehit bile olsa, üzerinde kul hakları varsa, Allah Teala diğer günahlarını bağışladığı halde kul hakkını bağışlamamaktadır. Bunun için mesele, hak sahibinin gönlünü almada, nzasını kazanmada kalıyor. Siz, hakaret, iftira ettiğiniz, gıybetini yapıp küfrettiğiniz kimseye gider, önce bir hata yaptığınızı itiraf ederek özür beyan eder, sizi affetmesini, hakkını helâl etmesini rica edersiniz. Ayrıca maddi bir kaybı varsa, imkânınız nisbetinde onun razı olabileceği nisbette hakkını verirsiniz.
Böylece elinizden geleni yapmış olursunuz. Muhatabınız da sizi hoş karşılar, musamaha ve anlayış gösterirse, mes'uliyetiniz kalkmış, hadis-i şerifte açıklandığı gibi, dünyada iken helâlleşerek âhiretteki hesaplaşma ve azaptan kurtulmuş olursunuz.
Bununla birlikte, ayrıca tevbe ve isitğfar edersiniz. "Pişmanlık tevbenin ta kendisidir", "Günahından tevbe eden hiç günah işlememiş gibi olur" [el-Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, 4, 97] hadis-i şeriflerinin sırrıyla Allah katında da temizliğe-kurtuluşa kavuşursunuz.
Peki bir insan tevbesinin kabul olduğunu, günahtan kurtulduğunu nasıl anlar, nasıl fark eder, bu hal nasıl bilinir?
Bunun cevabını da yine Sevgili Peygamberimizden (s.a.v.) öğrenelim. Buyuruyorlar ki:
"Bir günah işledikten sonra tevbe edip iyilik işleyen kimse, üzerine çok dar bir zırh giyinen bir adama benzer. Günahtan sonra bir iyilik yaparsa zırhın halkalarından biri çözülür. Bir iyilik daha işlerse öbür halka da çözülür. Yapılan iyiliklerin sonunda zırh yere düşer." [el-Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, 4, 106]
Rabbim günahın her türlüsünden, büyüğünden-küçüğünden, gizlisinden âşikârından tertemiz kılsın cümlemizi…
***
Gıybetin yani gıyapta konuşmanın caiz olduğu yerler bellidir. Şöyle ki:
- Haksızlık karşısında konuşulabilir… "Hak sahibinin söz hakkı vardır" hadisi gereğince, kişinin hakkını alabilmek için şikayetlerini dile getirmesi gıybet hükmünde olmaz… Mesela Utbe binti Hind (r.anha), Rasûlullah'a (s.a.v.) gelerek kocası Ebû Süfyan'ı cimriliğiyle, çok az nafaka bırakmasıyla çekiştirmiş ve kocasının malından haberi olmadan alıp alamayacağını sormuştu. Allah Rasûlü (s.a.v.) de "Sana ve çocuğuna yetecek miktarda, iyilikle al" buyurdu.
- Bir kimseyi kötülükten menetmek, zarara uğramasına engel olmaya çalışmak gayesiyle bir başkası hakkında gıyapta konuşulabilir. Mesela "Onunla iş yapma, ortaklık etme, zarar görürsün" denebilir.
- Kişiyi meşhur olan lakabıyla anmak da gıybete girmez. Zira maksad, tahkir ve teşhir değil; tarif ve tanıtmaktır.
- Kişinin fısk u fücûru / günahları / kötülükleri alenen yapması, yaptıklarından dolayı gurur duyması, konuşulmasından üzüntü duymaması, bilakis yaptıklarıyla övünmesi yüzünden onları anmak da gıybet sayılmaz.
İşte bu maddelerde, garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet yani gıyapta konuşmak caiz olabilir. Yoksa, nasıl ateş odunu yer bitirirse; gıybet de salih amelleri yer tüketir.
Hasılı; hakaret ve iftira edenin, gıybetçinin, kul hakkına giren bir kimsenin günâhtan kurtulması için pişmanlık duyması, tevbe etmesi, hakkına girdiği kimse ile helâlleşmesi gerekir. Gıybeti yapılana düşen de, tabii ki merhametli davranıp bağışlayıcı olmaktır.
Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle düstur; Affa yapış(mak, bağışlama yolunu tutmak), iyiyi emret(mek, güzel olanı yaymak), cahillerden uzak ol(mak, onların kabalıklarına-patavatsızlıklarına uymamaktır). [A'râf suresi, 7/ 199]
Daha geniş bilgi için aşağıda "kul hakkı" başlığı altındaki cevaplara da bkz. http://sorular.mollacami.com/soru-kategorileri-65.html
İnsan, Kul hakkı, iftira, gıybet, tevbe, küfür, hakaret, fâhişe, kalem, hokka, iltimas, pişmanlık,