Sorular | Soru sor

Ceza ve mükafatların sebeb-i hikmeti...

Şura süresinde sizin başlarınıza gelen ellerinizle yaptıklarınızdır mealinde ayeti kerime var, ama bir de sabırla alakalı muhtelif ayetler var, daha hadisi şerifler var. ALLAHÜ TEALA HZ. Kullarını imtihan eder diye ayetlerimizde var, bu durumda bizim yaptıklarımız ancek ancak kendi yapmış olduğumuz kötülüklerle ise eğer bu diğer ayet ve hadislerdeki hikmet nedir? Aydın Tufan – Facebook

Evet dediğiniz/hatırlattığınız her hususta ayetler var, hadis-i şerifler var. Ama yine cümlenizin sonunda temas ettiğiniz üzere hepsinin de hikmetleri var, izahları, tevilleri/yorumları var. Tefsirlere, hadis kitaplarına, tasavvufla-hikmetle alakalı eserlere bakılabilir. Hiçbirisi öbürünü nakzetmez bunların, aralarında asla çelişki söz konusu değildir.

Mesela buyuruyor ki Mevlamız: “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” [Rum suresi, 41]

Yani âlem-i halktaki kanularımız böyle… Hiçbir şey sebepsiz yere olmaz. Her şeyin oluşumu mutlaka bir sebebe istinat eder. Eğer sizler, bu dünyada bizim koyduğumuz kanunlara uymazsanız, aykırı hareket ederseniz; gerek karada gerekse denizde uyulması gereken ilahi kanunları hiçe sayar kural tanımazsanız, oralarda bozulmalar başlar, rahatınız, huzurunuz kaçar. Bu, yaptığınız yanlışların dünyaya taalluk eden karşılığıdır, yani çekeceğiniz cezanın/azabın bir kısmıdır. Bu da sizin, yanlışları terk ile doğruya yönelmeniz için bir ihtardır.

***

Sabırla ilgili de şöyle buyuruyor: “Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler/huşû sahipleri dışında herkese zor ve ağır gelen bir kulluk vazifesidir.” [Bakara suresi, 45]

“Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıklarla imtihan ederiz/deneriz. Sen sabredenleri müjdele! Onlar öyle kimselerdir ki, başlarına musibet geldiğinde, ‘Biz Allah’a aidiz ve vakti geldiğinde elbette ona döneceğiz.’ derler. İşte Rableri tarafından bol mağfiret ve rahmete mazhar olanlar onlardır. Hidayete erenler de ancak onlardır.” [Bakara suresi, 155-157]

Ayetler üzerinde durmuyorum. O kadar açık ve net ki; âdeta meallerin tefsirleri-te’villeri de kendi içlerinde…

***

Ve yine hiçbir musibet, sıkıntı, ıztırap, bir dikenin batması dahi karşılıksız kalmaz; onun da bir mükâfatı vardır. Şu hadis-i şerifte bu gerçeği görmekteyiz: Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Bir Müslüman’a herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa, hatta kendisine bir diken bile batarsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.” [Buharî, Sahih, Marda, 1; Müslim, Sahih, Birr, 52]
Sabırla ilgili daha pek çok ayet ve hadis vardır malumunuz. Misal olarak İmam Ahmed’in (rh.) rivayet ettiği şu hadisle iktifa edelim: Nebî (s.a.v.) buyurdu ki;
“Allah’ın mü’minler için ön gördüğü hükmü / kararı beni oldukça sevindirmektedir. Şöyle ki: Kendisine bir hayır / bir iyilik dokunsa Rabbine hamd eder, şükreder. Başına bir musibet gelse hamd eder ve sabreder. Her durumda -hatta hanımının ağzına koyacağı bir lokmadan ötürü dahi- mü’min için bir ecir / bir mükâfat vardır.” [Ahmed b. Hanbel, 1/173]

Bu hadis de gösteriyor ki, mü’minin hayatı daima kârlı çarklar içinde dönmektedir. Sıkıntılarda sabreder, ecir-sevap alır; ferahlıkta şükreder, mükâfat alır. Ne mutlu istikamet dairesinde hayatını geçiren müminlere!..

Bir Müslümanın başına gelen her sıkıntı onun hakkında mutlaka hayırdır: Ya geçmiş günahlarını siler, ya gelecek bela ve musibetlere engel olur, ya ilahi bir ikazdır/uyarıdır, ya da manevi makamının-mertebesinin daha da artması için bir imtihandır, vesiledir.

***

Hasılı, bütün bu ayet ve hadislerdeki ifadeler açıktır. Elbette ki yaptığımız-işlediğimiz kötülüklerin fert olarak ya da toplum olarak karşılığını göreceğiz, görüyoruz da... Ama Mevlamız bunları da dilediğine dilediği kadar veriyor. O, yaptığından mes’ul değil. Her şeyin sahibi ve maliki o. Mülk onun, mahluk onun; iradesi hangi yöndeyse öyle tasarruf ediyor.

Bizi yaratmış, irade vermiş, onu hangi yönde kullanırsak karşılığının ne olacağını da bildirmiş… Kısacası hür/serbest bırakmış. Yaptığımız iyiliklerin karşılığını, ayrıca bunlara fazladan rahmet olarak vereceği mükafatları da bildirmiş. Kötülüklerin cezasını da hatırlatmış. Bunlarda –hâşâ– en küçük bir tenakuz/çelişki yoktur, olamaz, düşünülemez. Hikmetlerini-maslahatlarını-sebeplerini biz kavrarız veya kavrayamayız. O ayrı mesele. Ama öyle olduğuna inanmaya mecburuz.

Nitekim peygamberler (aleyhimüsselam) da hem nezîr’dir, hem de beşîr… İnsanları kötülüklerden kurtarmak, çekip çevirmek için zaman zaman uyarmışlar, korkutmuşlar… Zaman zaman da ibadet ve taata, hayır ve hasenata, Cennet ve Cemâl-i İlahi’ye teşvik için müjde yolunu seçmişlerdir.

Kısacası hayatın hem zahir hem de bâtın bütün safhlarında tam bir denge hakimiyeti söz konusudur. Aksi düşünülemez.

Bu mevzuda daha pek çok şey söylenebilir; ancak en güzeli, hikmetini kavramak için, sükut edip tezekkür-tefekkür-taakkul ve tedebbürdür, diye noktalamak isterim. Vesselâm…


Şura suresi, Cezalar ve mükafatların sebeb-i hikmeti, Hiçbir şey sebepsiz yere olmaz, tenakuz, çelişki söz konusu değildir, âlem-i halk,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com