Mürşid-i kâmilden başkasına rabıta ve feyz
Selamunaleykum,
bir sorum olacakti.Bir arkadasimla konusurken söz rabitaya geldi, kendisine seytan su fikri aklina getirmis:"bu rabita piskolojik olay babanada yapsan feyz alirsin". Bende denedim diyor tuhafdirki feyz aldim, baska kisiyi düsünüyorum yine aldim". Yalan söyleyen birisi degil yok filan icimden kalb zikri yaparken Allah yerine misal kola desemde kalbimde kimildama oluyor filan, arkadasta ders/virdi huzursuz yaptigini söyledi. benimde aklimi karistirdi. Yardimci olursaniz. Vesselam
Ve aleyküm selâm…
Arkadaşın tek kelimeyle, ‘saçmalamış’! Tarihte ve günümüzde olagelmiş bir takım sapkınlar gibi çizgiyi taşmış, sınırı zorlamış, haddini aşmış… Âmiyane tabirle; çölde kaybolmuş, susuzluktan gözleri kararmış bedevî misâli, suyla serâbı karıştırmış.
Böyle birileri için bir de tutmuş; “yalan söyleyen biri değil” diyorsun. Bundan büyük, bundan açık yalan olur mu?! Menba suyu ile lavabodan çıkan suyu tefrik edemeyecek kadar tad alma duyusundan/manevi zevkten mahrum birisinin söylediğine inanmak, muhatabın da ilim ve irfandan mahrumiyetinin bir göstergesi değil midir?
Hele hele ‘Allah Teala yerine bilmem neyi deneyip, kalbimde kıpırdama oluyor’ gibi akla nâ-sezâ laflar etmek, bilgisizlik, akılsızlık ve mantıksızlıkta, hatta hamakatta doruk noktadır.
Ahmak, Allah’ı zikreden asıl kalp senin kan dolaşımını temin eden et parçası değil ki…
Ne diyor Yunus Emre (k.s.), “Bir ‘ben’ var benden içeru”…
İşte Âlem-i Emr’deki aslına bağlı olan hakiki kalp, bedenimizdeki bu et parçasından ibaret olan surî/cismanî kalbin içinde var olduğuna inandığımız manevi kalptir. Bu, âdeta asıl kalbin kılıfı mahiyetindedir. Allah’ı zikreden de, gözlerimizle göremediğimiz fakat varlığını hissedip inandığımız o manevi kalptir. Onun zikrini melek-i mukarrebûn bile idrak edemiyor ki, o zavallı nasıl fark edebilsin. Râbıta ve zikr-i kalbi’yi ancak Rabbimiz biliyor. O bakımdan onların ecrini Kiramen kâtibin bile yazamıyor.
Ne demekse “ders/virdi huzursuz yapmak”?! Pöh pöh pöhhh!..
Geç bunları sevgili kardeşim!
Manevi değerleri maddi akılla tartmaya kalkışırsan, tabii ki aklın karışır. Ne diyor şairimiz:
“İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez”
Altın-mücevher terazisiyle kömür tartmaya cür'et edersen, maddi-fizikî ölçülerle manevi değerleri mukayeseye/ölçmeye yeltenirsen, Türkçemizdeki güzel tabirimizle “kantarın topuzunu kaçırırsın”. Sonra da kan-revan içinde kalır, manevi özürlüler güruhuna girersin. Akıbetse malum… Hafizanallah… Haberin ola!..
Sorunuzun geniş ve tatminkâr cevabı için bkz.
http://www.halisece.com/aynul-hakika-fi-rabitatit-tarika.html
http://www.halisece.com/rabita.html
şeytan, kalp, kola, zikir, rabıta, feyz, saçmalamış, mürşid-i kâmil,