Kaza-i mübrem ve kaza-i muallak
kaza-ı mübrem ve kaza-ı muallak ne demek
Sorunuzda zikrettiğiniz gibi ‘Kazâ’ iki kısma ayrılır. Dilerseniz meselenin açıklaması için sözü bu noktada İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretlerine bırakalım. İkinci bin yılın müceddidi, Tarîk-ı Nakşî Silsilesi’nin 23’üncü halkasını teşkil eden ve beş büyük merkezden biri olan o büyük zat bu mevzuyu şöyle açıklıyor:
“Kazâ iki türlüdür:
a) Kazâ-i muallak: Askıda olup, değişmesi mümkün olan kazâ.
b) Kazâ-i mübrem: Kesinleşmiş, değişmesi ve kaçınılması imkânsız olan kazâ.
Tebdil ve tağyir ihtimali yani değişme, başka bir hâl alma durumu, ancak muallak olan kazâdadır. (Allâh’ın ezelî hükmünün yerine gelmesi, takdirinin olması, bir başka ifadeyle, kaderin fiilen ortaya çıkması demek olan kazâda değişiklik, sadece kazâ-i muallaktadır, mübrem olanda değil.)
Kazâ-i mübremde tebdilin de tağyirin de yeri yoktur; değişmesinin, bozulmasının imkân ve ihtimâli olamaz.
Noksan sıfatlardan uzak kemâl sıfatlarla muttasıf olan Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
‘Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullarıma asla zulmedici değilim.’ [Kaf sûresi, 50/29]
Bu âyet-i kerimedeki (değişmeyeceği belirtilen) kazâ, kazâ-i mübremdir.
Kazâ-i muallak için de şöyle buyrulmuştur:
‘Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.’ [Ra‘d sûresi, 13/39]
Hazret-i Şeyhim (Muhammed Bâkibillah k.s.), şöyle dedi:
Seyyid Muhyiddîn Abdülkadir Geylâni (k.s.) hazretleri, bazı risâlelerinde yazmıştır ki, ‘Hiç kimsenin mübrem olan kazâyı değiştirmeye gücü yetmez; ancak benim için müstesnadır, yani ben değiştirebilirim. Çünkü ben, onda istediğim gibi tasarruf edebilirim.’
Şeyhim, bu sözden dolayı çoğu zaman hayretini ifade eder ve böyle bir tasarrufu (kul için) uzak görürdü. Allah Teâlâ beni, bazı dostlara yönelen belâların def’ine çalıştığım sırada, bu büyük devletle (meseleyi öğrenme nimeti ile) şereflendirinceye kadar, uzun müddet, Şeyhimin, Abdülkadir Geylâni’den naklettiği bu söz, şu Fakîr’in zihnini de meşgul etti. İşte o zaman beni, (Rabbime kâmil mânâda) bir sığınma, yalvarıp yakarma, tam bir huşu’ hâli kapladı ve bu esnada şu mânâ hâsıl oldu:
‘Bu kazâ, bir başka emirle Levh-i Mahfuz’da muallak olmaktan çıkmıştır; hiçbir şarta bağlı değildir.’
Bunun üzerine bende bir nevi ümitsizlik ve mahrûmiyet hâli hâsıl oldu. O zaman Seyyid Abdülkadir Geylâni’nin (k.s.) sözü tekrar hatırıma geldi. Ve ikinci defa Allah Teâlâ’ya iltica ettim. Acz ve inkisâr ile o yüce Zat’a yöneldim. Bu defa Cenâb-ı Hak, bana şu mânâyı açtı:
‘Kazâ-i muallak iki çeşittir:
‘Birincisi öyle bir kazâ ki, onunla alâkalı olan hususlar Levh-i Mahfûz’a konmuş ve melekler de ona muttali’ kılınıp haberdâr edilmişlerdir.
‘İkincisi de yine öyle bir kazâdır ki, bununla alâkalı olan meseleler sadece Cenâb-ı Hakk’ın nezdindedir. Ve bu kısım, Levh-i Mahfûz’da kazâ-i mübrem suretindedir. Bunun meydana çıkmayan kısmı ise kazâ-i muallaktır ve birinci kısım gibi değişme ihtimâli vardır.’
O zaman anladım ki, Abdülkadir Geylâni’nin (k.s.) sözü, bu mübrem şeklinde görülen fakat muallak olan kazâ için söylenmiştir. Hakiki mânâdaki mübrem kazâya göre değil... Çünkü, gâyet açıktır ki, onda tebdil ve tasarruf (değişme ve değiştirebilme işi), dinî bakımdan da akıl yönünden de imkânsızdır.
Meselenin özü şudur:
Bu kazânın hakikatine dair çok az kişinin bilgisi vardır, dolayısiyle bunda tasarruf nasıl mümkün olsun..?
Yukarıda sözü geçen kardeşimize yönelen belânın da, ikinci kısma ait olduğunu gördüm ve Allah Teâlâ’nın ondan o belâyı uzaklaştırdığı da bildirildi.” [İmâm-ı Rabbânî (k.s.), 1, 217]
Kaza ve kader’le ilgili daha geniş bilgi için bkz.
http://www.halisece.com/islami-yazilar-ve-makeleler/318-imanin-altinci-sarti-kadere-inanmak.html
http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-363.html
kaza-i muallak, kaza-i mübrem, kesinleşmiş, değiştirilmez, askıda, siler, tebdil, tağyir,