Camiye şahıs ismi
yasar nuri öztürk bu gün bir programda camii ye isim verilmez isim varsa namaz kilinmaz dedi bir hayir sever camii yaptirip ismini veremezmi
Bir sözün, bir iddianın, bir düşüncenin değeri-ağırlığı, söyleyenin durumiyle-şahsiyetiyle mütenasiptir. Sözün sahibi belli; fikri, zikri, hali-tavrı, İslâm’a ve Müslümanlara bakış açısı ortada… Bunun nesini konuşacaksınız ki? Neden verilemezmiş bir camiye bânisinin ismi? İdda çok saçma ve bir o kadar da gülünç! Hatta hezeyan! Bu sözün de söyleyenin de ne gibi bir kıymet-i harbiyesi olur ki, muhatap alıp cevap vereceksin? Bununla birlikte soru soran arkadaşlarımız cevapsız kalmamış olsunlar için, bir önceki yazımızda az da olsa bir şeyler dile getirmeye çalışmış idik. Bkz. http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-997.html
Gene bu meyanda bazı hususları dile getirmeye çalışalım…
Bir defe delil olarak zikrettiği ayetleri çarpıtıyor mûma ileyh; heva ve hevesine / kafasına göre yorumluyor. Oysa Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:
“Kur’an’ı kendi re’yine/görüşüne göre tefsir eden kimse, kendisi için cehennem ateşindeki yerini seçsin.” [Tirmizî, Sünen, Tefsir 1, Hadis no: 2951] Rezîn (rh.) rivayetinde ayrıca şu ilâvede bulunmuştur: "Kim re'yi ile söz eder de hata ederse küfre düşer."
Kur'ân-ı Kerim’in gerek lâfzı gerekse lâfzın ifade ettiği mâna üzerine, aklına dayanarak beyanda-yorumda bulunmak Rasûlullah (s.a.v.) tarafından yasaklanmıştır. Vardığı yorumda isabet etse bile şer’î bir ruhsatı olmadığı için hatâlı bir iş yapmış olmaktadır. İmam Gazâlî (rh.) der ki:
"Şeriat koyucusunun (Allah ve Rasûlü) elfâzını Bâtınîlerin yaptığı gibi zâhirinden hareketle daha önce (Selef'in) zihnine inmemiş meseleleri yorumlamaya kalkışmak büyük felâketlerden biridir. Zira Kur'ân-ı Kerîm'i anlama işinde, bizzât şeriat koyucusundan yapılan nakle dayanmadan ve öyle yapılmasında zaruret olduğunu gösteren aklî bir delil bulunmadan, sırf zâhire göre hareket edip yorum yapmak haramdır."
Kur'ân'ı tefsir edebilmek için, ona müteallik on beş kadar ilmi bilmek gerekmektedir.
Bu 15 ilim dalı şunlardır: Lûgat, sarf, iştikak, nahv, me'ânî, beyân, bedî, kıraât, asleyn (iki asıl manasına gelen bu tabir, hadis usûlünda Buhârî ile Müslim'in el-Câmiu's-Sahîh isimli Kur'ân-ı Kerim'den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilmiş olan meşhur eserlerine denir), esbâbu'n-nüzûl, kasas, nâsih-mensûh, fıkıh, ehâdîsu'l-mübeyyine, ilmu'l-mevhibe yani vehbî ilim. Ki bu ilim, insanın kesbî ilimleri tahsil için ortaya koyduğu çalışma ve gayretin neticesinde, öğrenilmesi gereken dallara tam manası ile vâkıf olduktan sonra ihlâs üzere ilmiyle âmil olanlara, Allah’ın verdiği bir anlayış-kavrayış ve kalbine koyduğu ilhamdır. Nitekim Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Bildiği ile amel edene Allah bilmediklerini öğretir” [Münâvî, Feyzu’l-Kadir, 4, 388; Gazali, el-Munkızu mine’d-Dalâl, 60] buyurarak bu ilme işaret etmiştir.
Evet, meselenin özü budur. Bu ve benzeri zırvalara hulâsa olarak verilecek cevap bunlardan ibarettir. Daha fazlası gerekmez, zira bir faydası da olmaz.
fıkıh, cami, yasar nuri öztürk, cehennem ateşindeki yerini seçsin, bir program, hayir sever, meâni, bedî’, beyân, tefsir, hadîs, nâsih-mensuh, ilmu'l-mevhibe,