Yalan söylemek nerede caizdir?
Erkek yuvasının bozulmamasi için hanımına yalan soyleyebilirmi ? Kısaca başka bir hanımla birlikte gayri meşru bir ilişki yaşadıktan sonra yuvasını korumak için yalan söylemesi caizmidir?
İslâm’da yalan söylemeye ruhsat verilen üç yerden biri de malumunuz, dargın olan karı-kocayı veya iki kişiyi barıştırmak içindir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, İnsanlar arasını düzelten, bunun için hayırlı, ıslah edici/arayı düzeltici/barıştırıcı söz söyleyen ve iyi ve güzel söz ulaştıran kimse yalancı değildir" [Müslim, Sahih, Birr ve Sıla, 27] buyurmuşlardır. Ayrıca bkz. http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-311.html
O bakımdan belli sınırlar içerisinde erkek yuvasının bozulup dağılmaması için yalan söyleyebilir. Lakin dikkatli olmak lazım. Yalan mevzuundaki hadisi bilirsiniz. Şöyle ki:
Rivayete göre, Ebu’d-Derda (r.a.) ile Rasûlullah (s.a.v.) arasında şöyle bir muhavere/konuşma geçer:
Ebu’d-Derda (r.a.):
- Yâ Rasûlallah (s.a.v.)! Mü’min hırsızlık yapar mı? Rasûlullah (s.a.v.):
- Evet bazen olabilir. Ebu’d-Derda:
- Peki, mü’min zina edebilir mi? Rasûlullah (s.a.v.):
- Ebu’d-Derda (bu cevaptan) hoşlanmasa da ‘Evet!’. Ebu’d-Derda:
- Peki, mü’min yalan söyler mi? Rasûlullah (s.a.v.):
- Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur” buyurur. [Alaaddin Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, Hadis No: 8994]
***
Bu hadis-i şerifi maddeler halinde şöyle açıklayabiliriz:
1) Günah-ı kebâir / büyük günahlar küfre götürmez. Hadiste “mü’minin hırsızlık ve zina yapabileceğine” dair hüküm bunu göstermektedir.
2) Bazen küçük gibi gözüken bir günah büyük bir günahtan daha riskli olabilir. Küllî manada büyük günahlar küçük günahlardan daha kötü olmakla beraber, bazen hususî manada -kimi özellikleriyle- küçük günah büyük günahtan daha büyük olabilir. Nitekim, baş bir batman ağırlığı kaldırdığı halde, göz bir kıla tahammül etmez.
İşte hadis-i şerifte yalanın hırsızlık veya zinadan daha kötü gösterilmesi, onların genel formatlarına göre değil, hususî karakterlerine göredir. Bunun manası şudur: Gerçek manada iman büyük günâhlar ile bir arada olabilir, fakat yalan ile bir arada olmaz. İşte hadiste, yalanın -bizatihi- hırsızlıktan daha büyük olduğunun vurgulanmasından ziyade, onun küfrün temelini teşkil eden karakterine işaret edilmiştir
3) Doğruluk imanın ayrılmaz rüknü-alameti/sembolü/simgesi olduğu gibi, yalan da küfrün temel esasıdır. Kur’an-ı Kerim’in Allah Teala’nın kelâmı olduğuna iman eden kimse, tam doğru bir hakikati yakaladığı gibi, Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğunu inkâr eden kimse de hakikatte yalancılığın zirvesine tırmanmış olur. Nitekim, Asr-ı Saadet’te yalan, küfrün sembolü haline gelen Müseylemetü’l- Kezzâb’ın en büyük bir nişanesi olduğu gibi, doğruluk da Hz. Ebu Bekir Sıddîk’ın (r.a.) en büyük ünvanı olmuştur. Bu iki sembol şahsiyet, doğruluk ile yalanın arasının yer ile gök kadar birbirinden ayrı olduğunu hayatlarıyla ilan ve isbat etmişlerdi…
İşte, bahsimize mevzu olan hadisin manasına bir de Asr-ı Saadet penceresinden bakmakta fayda vardır.
4) Yalan ile zina ve hırsızlık gibi diğer büyük günahlar arasında -iman açısından büyüğü küçülten, küçüğü büyüten- şöyle bir fark vardır:
Hırsızlık ve zina gibi günahları işleyenler genellikle kendi heva ve hevesine uyarak, nefsin zevkine mahkum olarak, hayvanî duygularının esiri haline gelerek, kalpteki imanın iletişim hattını geçici olarak servis dışı bırakarak bu günahları işlerler… Bu ise, doğrudan imana zıt bir tutumdan kaynaklanmıyor. Bu açıdan imanla birlikte bu günahlar işlenebilir. Sadece o anda imanın devre dışı kalması söz konusudur. “Zina eden kimse zina ederken mü’min değildir. İçki içen kimse içki içerken mü’min değildir…” [Buhari, Sahih, Mezâlim, 30; Müslim, Sahih, İman, 100] manasına gelen hadis-i şerifte imanın o andaki devre dışı bırakılmış konumuna işaret edilmiştir.
Halbuki, yalan söylemekte, nefsin kuvvetli insiyakini (içgüdüsünü) tatmin eden, ona lezzet veren, hayvanî hislerine zevk aşılayan bir şey söz konusu değildir. Bu sebeple, imanı olan bir kimsenin yalan söylemesi imanına yakışmayan bir davranıştır. Hadiste yalanın bu yakışıksız karakterine işaret edilmiştir. Unutmamak gerekir ki; insanların karakterini şekillendiren ahlakî değerlerdir, bu da doğruluk, güvenirlilik gibi mücerret mefhumlar/hasletlerdir (soyut kavramlardır). “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” [İmam Ahmed, Müsned, 2, 381] hadisinde de bu hakikat ifade edilmiştir.
***
S o n u ç
Aileyi kurtarmak adına da olsa, çok mecbur kalmadıkça bunu, yalana ihtiyaç kalmadan halletmenin yoluna bakmak, başka çarelere başvurmak gerekir. Doğru ve münasip olan usûl bu olmalıdır.
erkek, zina, yuva, hırsızlık, yalan, hayırlı, ıslah, gayri meşru bir ilişki, yalan söylemeye ruhsat verilen üç yer, iyi ve güzel söz, Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur,