Fâtiha'daki manevi incelik ve denklem
Allah Teala Fâtiha'yı zâtı ile kulu arasında taksim mi etmiştir?
Sorduğunuz bu husus, bir hadis-i kudside şöyle açıklanmıştır:
"Kasemtü's-salâte beynî ve beyne abdî nısfeyni, nısfuhaa lî ve nısfuhaa li-abdî. Ve li-abdî mâ seele"
Mânâsı: "Ben, namaz suresi olan Fâtiha'yı kendimle kulum arasında yarı yarıya taksim ettim... Yarısı benim, yarısı kulumundur. Kuluma istediğini veririm."
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz de bu kudsî hadisi şöyle açıklıyor:
"Kul,
- 'el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn' der; Allah Teala da,
- 'Kulum bana hamdetti' buyurur. "Kul,
- er-Rahmâni'r-Rahîm' der; Allah (c.c.) da,
- 'Kulum beni övdü' buyurur. "Kul,
- 'Mâliki yevmi'd-dîn' der; Allah azze ve celle de buyurur ki;
- 'kulum beni tâzim etti / ululadı / büyük tanıdı'. Ve buraya kadar benimdir.
'İyyâke nâ'büdü ve iyyâke nesteıyn', kulumla benim aramda...
Surenin sonu ise, yalnızca kuluma aittir ve kulumun istediği kendi hakkıdır:
'İhdina's-sırâta'l-müstakıyme. Sırâta'l-lezîne en'âmte aleyhim ğayri'l-mağduubi aleyhim veladdaallîn' diyor.
'Yani; hidayet eyle bizi doğru yola. O kendilerine nimet verdiğin, mes'ut/mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil." [Müslim, Sünen, Salât, 38; Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, II, 39; el-Hindî, Kenzü'l-Ummâl, VII, 18920]
***
Fâtiha suresi, işte Allah Teala'nın böylesine bir lûtfunu tecelli ettiren bir varlık muvazenesi/dengesidir...
Bu dengeye tasavvufî bir zevk ve neşve ile bakacak olursak, bu kulluk ve yardım dileme andlaşmasını taşıyan İslâm ümmetinin bütününe, "Sizi yeryüzünde halîfeler (sultanlar-idareciler-yöneticiler, yeryüzünün tasarruf ve hâkimiyetini elinde bulunduran insanlar) yapan O'dur." [Fâtır, 35/39] "Yeryüzüne mutlaka salih/iyi kullarım mirasçı olacak, bu yeryüzü onların eline geçecek" [Enbiyâ, 21/105] gibi ayetlerde açıkça belirtildiği üzere, Allah'ın vekili/halifesi olan insanın, O'nun bir gölgesi/zıllullâh şeklinde aksetmiş olduğunu... Ve insanlara da yeryüzünü inşa ve imar etme payı bahşedilmiş bulunduğunu anlarız...
Ve o zaman böyle kulluk ve yardım istemeyi yalnız Allah'a ait kılan içtimai/toplumsal duygu taşıyan bir ümmetin herhangi bir hususta birleşmesinde de şer'î bir delâlet bulunabileceğini... Yani ümmetin bir mesele hakkındaki fikir birliğinin müsbet/olumlu bir şer'î delil olduğunu anlarız. [Elmalı'lı, Hak Dini Kur'an dili, Fatiha tefsiri]