Sorular | Soru sor

Bid'atler

Günümüzde işlenen ve meşhur olan bidatleri yazar mısınız lütfen hocam?

Âlimler arasında bid'at geniş ve dar muhtevalı olmak üzere iki ayrı şekilde mütalâa edilmiştir. Bid'atı geniş muhtevalı olarak inceleyen başta İmam Şâfiî, İmam Nevevî olmak üzere İbn Âbidin (rahımehumullah) ve benzeri âlimler buna kısaca şu tarifi getirirler: "Bid'at, Rasûlullah'tan (s.a.v.) sonra ortaya çıkan herşeydir."

Bid'atı dar şumullü olarak anlayan başta İmam Mâlik olmak üzere, Aynî, Beyhakî, İbn Hacer el-Askalânî ve Heytemî, İmam Birgivî (rahımehumullah) gibi âlimler de şöyle tarif etmişlerdir: "Bid'at, Rasûlullah'tan (s.a.v.) sonra ortaya çıkan ve dinle ilgili olup ilave veya eksiltme özelliği taşıyan herşeydir."

Bu tarifleri yapan ulemanın hadislerden dayandıkları deliller var elbette… Ama onları burada sayıp dökmeye gerek olmadığı kanaatindeyim.

Buna göre “bid'at ehli”; hevâ ehli, dalâlet ehli, şüpheler (şubûhât) ehli, tefrika ehlidir. İlim ehline göre bunlar aynı şeyin değişik isimleridir. Bunlar Kitap ve Sünnet'e ve Ümmetin, ashabın yolunu ve usûlünü takip eden zümrenin (Ehl-i Sünnet’in) anlayışına aykırı görüşler ortaya koyan kimselerdir.

İslâm dininde bid'at, Allah'ın ve Rasûlünün teşri' buyurmadığı, farz veya müstehap nev’inden olmayan, bunlarla ilgili olarak hiçbir şekilde emretmediği şeylerdir. Ancak şer'î deliller ile bilinen hususlar ise, Allah'ın göndermiş olduğu dinin kapsamı içerisindedir. Bu mevzudaki bir kısım emirlere dair âlimlerin/müçtehitlerin farklı görüşleri durumu değiştirmez.

Bid'at ehline "hevâ ehli" adı verilmesinin izahı ile ilgili olarak İmam Ebu İshak İbrahim b. Musa eş-Şâtıbî (v. 791/1388) şunları söylemektedir: "Ehl-i Bid'at şer'î delilleri onlara ihtiyaç duyulan bir eda ve bu delilleri esas alan bir üslup ve yaklaşım ile ele almadılar. Aksine hevalarını şer'î delillerin önüne geçirdiler, kendi görüşlerine itimad edip güvendiler. Hatta şer'î delilleri ise bu esaslara göre ele alınıp değerlendirilecek bir mertebede gördüler" [el-İ'tisâm, II, 176]

***

Sünnetin son derece hassasiyet ve titizlikle korunmasını isteyen Hicrî ikinci bin yılın müceddidi İmam-ı Rabbânî (k.s.) hazretleri, bid'atlere karşı mücadele etmeyi dile getirirken şöyle buyururlar:

"En mes’ut/bahtiyar olan kişi odur ki; İslâm'ın ve Müslümanların garip düştüğü bir zamanda terk ve ihmal edilmiş sünnetlerden birisini ihya edip yaygın olan bid'atlerden birisini yok edip kaldıran insandır. Şimdi öyle bir zaman ki, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) gönderileli bin seneyi geçmiştir, kıyamet alametleri de teker teker çıkmaya başlamıştır. Rasûlullah'ın (s.a.v.) Saadet Asrı’ndan uzaklaştıkça sünnetler perdelenmiş, bid'atler yalan illetinin yaygınlaşmasıyla çoğalmıştır. Şimdi öyle bir mücahide ihtiyaç vardır ki, sünnetleri ihya etsin, bid'atleri kaldırsın. Çünkü bid'atlerin revaç bulması dinin tahribine sebep olur." [el-Mektubat, 1, 34-35]

Daha geniş bilgi için bkz.
http://www.ihyaforum.com/hadis-ve-sunnet/895-sunnete-uymak-bidatlerden-kacinmak.html
http://www.halisece.com/akaid/157-bidat-nedir-hurafe-neye-denir.html


***

Malumunuz; Müslüman’ın inanç ve ibadetinde, ahlâk ve amelinde bid’atlere/hurâfelere yer yoktur. Onun hayatında ölçü; Allah’ın Kitabı, Rasûlü’nün sünneti, ashabının gittiği yol, Ehl-i Sünnet âlim ve mutasavvıflarının çizdikleri yoldur, istikamettir.

Ancak tarih boyunca da Müslümanlar arasında bid’atler zuhur etmiş, hurâfeler olagelmiştir.

Günümüzde öne çıkan belli başlı bid’atlere gelince…

Aslına bunların hepsini saymak mümkün değildir, zira hemen her gün yeni bid’atler zuhur edip durmaktadır. Lakin şöyle öne çıkanları, aklımıza gelen, günlük hayatımızda sürekli gözümüze takılanları satırbaşları halinde şöyle sıralayabiliriz:

- “Kur’an Müslümanlığı”… Görünüşte böylesine saf/temiz bir ifade altında, İslâm’ın diğer aslî ve fer’î delillerini yok sayarak dine zarar verme, hatta yıkma gayretkeşlikleridir. Bilhassa mürekkep yalamış "ulama" cinsi güruhun bu noktada öne çıkması ise dikkat çekicidir.

- Sözüm ona bir takım ilahiyatçıların “müçtehit olaçıkagelmeleri”… Kendilerini öyle sanıp ahkâm kesmeye kalkışmaları…

- İlmihallerin terk edilip “Meal Müslümanlığı” ve “Meal müçtehitleri”nin türemesi-üremesi-yayılması…

- Namaza başlarken kalben niyet etmeyip yalnız dil ile niyetin yeterli görülmesi… Bunun yayılıp âdet halini alması…

- Ölenin arkasından helva yapıp dağıtmak… Ki, aslında Ermenilerin âdetidir bu, İslâm’la Müslümanlıkla hiçbir alakası yoktur. Ayrıca bağıra-çağıra ağlamak…

- Sinsice İslâm’ın ve Müslümanların içine müzik ve musıki aletlerini sokma çabası… Teganni, sema ve raksı meşrulaştırma faaliyetleri… Kur'an’ın, zikirlerin, tesbih-tahmid-tehlil ve tekbirlerin, salavatların müzik aletleri eşliğinde okunması... Bunun “tasavvuf mûsikisi” adı altında yutturulmaya kalkışılması…

- Ölünin ardından 7. 40. ve 52. geceleri saymak ve bu geceler için merasim tertip etmek…

- Tesettürü istismar ve sulandırma “modaları”…

- Toplantı ve ziyaretlerde çoğu kez nâmahremler arasında kadın erkek ihtilâtı/karışıklığı…

- Dedikodunun, yalan ve gıybetin hafife alınması… Oysa yalanla iman bir arada bulunmaz. Gıybet ise zinadan daha tehlikeli ve kötüdür.

- İslâmi, fıkhî hatta itikadi bir meselede bile Müslümanların hemen “bana göre” diyerek kendi düşüncelerini öne çıkarmaları…

- Günümüz Müslümanlarının özellikle de sözde ilahiyatçıların, önceki ulemayı/fakihleri/müçtehitleri istihfafı, hatta ashab-ı kirama bile dil uzatmaları…

- Yönetimin dini ve müntesiplerini yönlendirmeye kalkışması…

- Cenazenin ardından tekbir getirmek, alkış tutmak, slogan atmak, zılgıt çekmek, ona çiçek ve çelenk göndermek… Oysa bunların ölene fayda vermeyeceğini, öbür âlemde geçer akçe değil, birer bid’atten/hurâfeden ibaret âdetler olduğunu bilmesi gerekir. Peki ya ne göndermesi lazım? Onun rûhunu şâd edecek, ona fayda verecek Fâtihalar, hatimler, duâlar, hayır ve hasenâtlar…

- Kabir ziyaretlerinde sünnete uygun hareket etmemek…

- Türbelere bezler-paçavralar bağlamak, mumlar yakmak, Allah dostlarını vesile edinmek yerine taleplerini direkt olarak onlardan istemek, beklemek...

- Türbelere-yatırlara kurbanlar kesmek... Oysa doğru olan, kestiği kurbanları Allah için kesip, sevâbını o zatın rûhuna hediye etmek, etini de fakir fukaraya dağıtmaktır. Allah için kesilmeyen kurbanların murdar olduğunu ve etinin yenmeyeceğini bilmesi gerekir mü’minin...

***

Keza mü’min, günümüzde yaygın olan şu bid’atlerden de şiddetle kaçınmalı;

- Hal ve hareketini, işini-gücünü falcılara-medyumlara göre değil, kendi inanç esaslarına göre düzenlemelidir.

- Sözde modern yemek tariflerine göre yemek yapacağım diye, yiyecek ve içeceklerine alkollü madde karıştırmamalıdır.

- Görgü kuralları(!)na uyacağım diye, sol eliyle yemek yememeli, su içmemelidir.

- Giyim-kuşamında, “modadır” diye tesettürü ihmal etmemeli; israfa meyledip gardrobunu elbise, eşarp, ayakkabı koleksiyonu haline getirmemelidir.

- Hatim-zikir için tertip edilen meclislerde/toplantılarda kifayet miktarının dışında bir ikramda bulunmamalıdır. Bu esnada kimse yaptığı nafile ibadetleri, kıldığı namaz ve tuttuğu oruçları sayıp dökmemeli, anlatıp teşhir etmemelidir. Hele hele toplum içinde, vakte ve vaziyete göre evvabin, duha namazları gibi nafileler kılınmamalıdır. Bunların yeri evimizdir, başkalarının muttali olmayacakları yerlerdir.

***

Hasılı mü’min;

Gerek ferdî ve gerekse ictimaî hayatında İslâmi usûl ve esasları kendisine düstur edinmeli... Gücünün yettiğince dinini yaşamaya, bid‘at ve hurâfelerden de uzak kalmaya gayret etmelidir.

Vesselâm…

Bid'atler, geniş muhtevalı, dar şumullü, “bid'at ehli”, Kur’an Müslümanlığı, müçtehit olaçıkagelme, Meal Müslümanlığı, Meal müçtehitleri, tasavvuf mûsikisi, kadın erkek ihtilâtı,

Yorumlar (0)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla

MollaCami.Com