Sorular | Soru sor

Sakal meselesi ya da sakal tıraşı olmak veya sakal bırakmanın dinimizdeki hükmü

Hayırlı akşamlar hocam; size bir sorum olacak: Çoğu hocalarımız, mü’min kardeşlerimiz sakal bırakmıyor. Benim eşim, ‘neden bunlar sakal bırakmıyorlar’ diye sorup duruyor. Çok yanlış buluyormuş bu durumu.. Cevap verirseniz çok sevinirim. Hanife Korkmaz - Facebook

Eşiniz bir bakıma haksız da sayılmaz. Sakal mevzuunda farklı görüşler olmakla birlikte, bazı âlimlerimize göre kuvvetli bir sünnet. Ama dinimizce zaruret durumuna, şartlara göre haramların bile belli ölçü dahilinde helal addedildiği düşünülürse, bu sünnetin de kişiler tarafından uygulama ve uygulanamama noktasındaki incelikler herhalde daha kolay anlaşılır, anlaşılabilir.

***

Sakal meselesi hayli kritik-karışık ve toplumda sürekli tartışma konusu olup gündemden bir türlü düşmediği için, mevzuyu detaylı bir şekilde ele almak istiyorum. Tabii ki sıkılanlar okumayabilir. Hiç kimseyi zorlamak ne hakkımız ne de haddimiz.

Sakal, hepimizin bildiği üzere yetişkin erkeklerin yanak, çene ve yüzlerinin alt kısımlarında çıkan kıllardır.

İnsanları en güzel şekilde yaratan Hz. Allah peygamberleri vasıtasıyla kulluk görevlerini onlara bildirdiği ve öğrettiği gibi, kılık-kıyafetlerini de belirlemiştir.

Allah Teâlâ, insanların bedenlerinde saç, sakal ve diğer kılları yaratmış, peygamberler (aleyhimüsselâm) de bunlardan bir kısmının giderilmesini veya kısaltılmasını, bir kısmının da kesilmeyerek uzatılmasını tebliğ etmiş ve bu hususta insanları uyarmışlardır.

Allah (c.c), "Peygamber size neyi getirip verdi ise onu kabul edin, alın ve sizi yasakladığı şeyden de sakının" [Haşr suresi, 59/7] ve "Allah'ın Rasûlünde sizin için güzel örnekler vardır" [Ahzâb suresi, 33/21] meallerindeki âyetlerinde buyurduğu gibi, mü'minlere sîrette, sûrette, ahlâkta, âdette ve hayatın bütün dallarında, Rasûlün (s.a.v.) sünnetine uymalarını emretmiştir. Rasûlullahın (s.a.v.) sünnetine uymak, İslâmiyet'i daha doğru anlamanın, daha doğru yaşamanın yegâne yoludur.

Allah Teala'nın: "Peygambere itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur" [Nisa suresi, 4/80] âyet-i celilesinde buyurduklarından hareket ederek, Rasûlullaha (s.a.v.) itaatin her şeyden önce farz hükmünü taşıdığını göz önüne alırsak, onun sünnetine sarılmanın önem ve ciddiyeti kendiliğinden ortaya çıkar.

Rasûlullah (s.a.v.) ümmetini, kılık-kıyafet ve dış görünüşleri bakımından müşriklere benzemekten alıkoymuş; "Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır" [Ebu Davud, Sünen, Libas, 4] hadisiyle de Müslümanları uyarmıştır. Özellikle sakal bırakmaları hususunda mü'minlere tavsiyelerde bulunmuş, çeşitli hadisleriyle de sakalın Müslüman için taşıdığı önemi belirtmiştir.

Hz. Aişe’den (r.anha) rivayet edilen bir hadislerinde, "On şey fıtrattandır: Bıyıkları kesmek; sakalı bırakmak; misvak ile ağzı, dişleri temizlemek; su ile burnu temizlemek; tırnakları kesmek; kirlerin barınabileceği yerleri yıkamak; koltuk altındaki kılları gidermek, kasıkları ttıraş etmek; necaset yolunu su ile temizlemektir" [Müslim, Sahih, Tahare, 56; Ebu Davud, Sünen, Tahare, 29; Nesâî, Sünen, Zine, I] buyurmuşlardır. Diğer hadislerinde ise, "Bıyıkları Çok kısaltın, sakalları ise bırakın"; "Müşriklere muhalefet edin; bıyıkları kısaltın, sakalları çoğaltın"; "Bıyıkları kesin, sakalları bırakın. Böylece Mecusîlere benzemeyin " [Buharî, Sahih, Libas, 64; Müslim, Sahih, Tahare, 54] buyurmuşlar ve mü'minleri sakal bırakmaya teşvik etmişlerdir.

Sakal, hadis-i şerifte de buyurulduğu gibi, yaratılış icabı erkeklerde bulunması gereken ve daha önceki peygamberlerin sünneti olan bir kılıktır. Müteaddid hadislerde sakalların tabii halleri üzere terk edilmesi ve uzatılması emredilmektedir. Kısaltılması hususunda herhangi bir cevaz görülmemektedir. Asırlardır her devirdeki İslâm âlimleri ile bütün mü'minler bu tabii hali benimsemişler ve kendilerinde uygulamışlardır.

Bu hadislerden anlaşıldığına göre, bütün peygamberlerle birlikte Rasûl-i Ekrem Efendimiz de sakalını bırakmış ve sakal bırakmayı emretmiştir. Peygambe Efendimiz ve ashabının sakallarını traş ettiklerine dair hiç bir kayıt yoktur. Ancak Rasûlullah (s.a.v.) sakalının ucundan ve yanlarından alırdı (Tirmizi, Sünen, Edeb, 17). İmam Malik, "Müslüman, çoğunluk sakalını ne şekilde bırakıyorsa o kadar bırakmalı, fazlasını kesmeli, böyle yapmak menduptur. Çünkü bu fazlalığın kesilmemesi, çirkin görünmeye sebeb olur. Sakalı kısaltmanın bir sınırı yoktur. En uygunu, şekli güzelleştirecek biçimde kısaltmaktır" der.

Son devir dersiâmlarından Tarîkat-i Aliyye-i Nakşibendiye-i Müceddidin silsilesinin 33’üncü ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Silistrevî (k.s.) hazretleri de, “Sakal erkeğin zîneti/süsüdür; kendisine yakıştığı gibi bırakır” buyurmuşlardır. Yine sakalın, sünnet-i hüdâ sınıfından değil, sünnet-i zevâdden olduğunu ifade etmişler... Yani ibâdete değil âdete taalluk eden; uyulması güzel, terki de mubah olan sünnetlerden olduğunu söylemişlerdir.

***

İmam Bâcî (rh.) de, Abdullah İbn Ömer ve Ebu Hureyre'den (r.anhüma) nakledilen tatbikata dayanılarak bir tutamdan fazlasının kesilebileceğini söylemiştir.

Dürrül-Muhtar'da sakalın bir tutam boyunda olmasının sünnet olduğu ifade edilmektedir. Aynı şekilde, ekseriyetin görüşüne göre bir tutamdan fazlasını kesmek de sünnettir.

***

Sakal bırakmak ve buna bağlı olarak sakalı traş etmek mevzuunda âlimler değişik kanaatlere varmışlardır.

Bir kısmına göre sakal bırakmak farz, kesmek haram; bazılarına göre sakal bırakmak sünnet, kesmek mekruhtur, kimisine göre de müstehaptır.

Bunların görüş ve delillerine gelince… Sakal bırakmak farz, traş etmek ise haramdır şeklinde olan birinci görüş, alimlerin cumhuruna aittir. Delilleri ana hatlarıyla şöyledir:

(a) Rasûlullah (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde, sakal bırakmayı emretmiştir. Emirler mendup veya mübah olduğunu ifade ettiğine dair bir delil bulunmadıkça vücub için olurlar. "Sakalları bırakın " emri de sakal bırakmanın farz olmasını gerektirir.

(b) Aynı şekilde, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) müşrik veya mecûsilere benzememeyi emretmiştir. Sakalı traş etmek onlara benzemektir. Bu da haramdır.

(c) Sakal traşı, Nisa süresinin 119. ayetinde sözü edilen Allah'ın yarattığı şeyi değiştirmek demektir. Şeytana uyularak yapılân bu hareket de yasaktır.

(d) Sakal, erkekleri kadınlardan ayıran bir özelliktir. Sakalını traş eden erkekler kadınlara benzemektedirler. Erkeklerin kadınlara benzemesi de dinen yasaklanmıştır.

Sakal bırakmak sünnet, traş etmekse mekruhtur görüşünde olanlar; Şafiî mezhebinden İmam Nevevi, Râzi, Gazzalî, Şeyh Zekeriyya el-Ensari, İbn Hacer, Remli, Hatib, Şirbinî gibi zatlardır. Bu görüşü savunanlar şöyle demişlerdir:

(aa) Hadis-i şerifteki emir, sakal bırakmanın farz olmasını gerektirmez. Zira aynı şekilde Sevgili Peygamberimis (s.a.v.), Yahudi ve Hıristiyanlara benzememek için saçların boyanmasını emretmiş, fakat Sahabeden bazı kimseler saçlarını boyamamışlardır. Bu durum, bu gibi emirlerin vücub için olmadığını gösterir.

(bb) Müşriklere din ve imanla ilgili mevzularda benzemek haramdır. Örf ve âdetlerle ilgili hususlarda ise haram değildir. Zira Rasûlüllah (s.a.v.) da rahiplerinkine benzer bir takunya giymiştir. Şayet bu gibi hususlarda benzemek kesin olarak yasak olsaydı, Rasûlullah Efendimiz bunu yapmazdı.

(cc) Örf ve âdetlerde bile olsa mesele sadece müşriklere benzeme noktasından ele alındığı zaman, aksine sakal bırakmanın haram olması gerektiği hükmüne varılır. Zira bugün birçok rahip ve gayr-i müslimler de sakal bırakmaktadırlar.

(dd) Peygamberlerin (aleyhimüsselâm) sünnetlerinden sayılan on şey âlimlerin çoğunluğu tarafından sünnet veya müstehap olarak değerlendirilmektedir. Sakal da bunlardan biri olduğuna göre, bu da öyle değerlendirilmelidir. Çünkü bunların hepsi temizlik ve iyi görünüşlü olmak gibi güzel âdetlerdir. Rasûlüllah (s.a.v.) ümmetine en güzel âdetleri tavsiye etmiştir.

Sakal bırakmak müstehap (sünnet-i zevaid), traş etmek ise mübahtır görüşünü savunanlar şöyle derler: Sakal bırakmak, yemek, içmek, oturmak, giyinmek gibi Rasûlullah Efendimiz insan olduğu için tabii olarak yapmış olduğu âdetleridir. Bu itibarla sakal bırakmak ibadetle ilgili sünnet (sünnet-i hüdâ) değil, Rasûl-i Ekremin gelenek kasdiyle yapmış olduğu sünnetidir. Buna sünnet-i zevdid de denir.

Buna göre sakal bırakmak faziletli olmakla birlikte, sakal traşı mübahtır...

Sakal bırakılmadığı veya traş edildiği takdirde aleyhte bir hüküm terettüp etmez.

İçinde bulunulan çevreye göre hareket etmek yerinde olur.

***

Sakalın adeta bir parçası olan bıyığa gelince; Rasûlullahtan (s.a.v.) üst dudağının kenarları görünecek şekilde bıyığı kısaltmak veya tamamen kesmek şeklinde rivayetler vardır. Asıl alınan görüşe göre, bıyığı kısaltmak da tamamen traş etmek de sünnettir: Mükellef dilediği şekilde hareket etmekte serbesttir.

Ancak bıyıkların yan taraflarından alıp ortada az birşey bırakmak caiz görülmemiştir. Şir'a şerhinde Hz. Ömer'in (r.a.) bıyıklarının iki ucunu uzattığından söz edilerek bunun bir sakıncası olmadığı açıklanmıştır.

[Sakal ve bıyığın hükümleri ve bu konudaki görüş ve ictihadlar için bkz. İbn-i Abidin, II, 113, V, 261; el-Menhel, I,183-189; el-Mezâhibül-Erbea, II, 44-46; Şerhu'n-Nevevî (İrşadü’s-Sâri Şerhu Sahîhıl-Buharî’nin kenarında), II, 261-265; İânetü't-Tâlıbin, II, 340; Fethü'r-Rabbânî, XVII, 313-314; Muhammed Ebu Zehra, İslâm Hukuku Metedolojisi (Terc. Abdülkadir Şener), 51-52; Zekeriyya Kandehlevi, Vucübu i'fai’l-Iihye]

***

Hasıl-ı kelâm netice-i meram;

1) Sakal hakkında Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.), "Müşriklere muhâlefet edin (benzemeyin); sakalları bırakın, bıyıkları kırpın/kısaltın" buyurmuştur.[Buhârî, Sahih, Kitâbu’l-Libâs, 63-34]

Bu ve benzeri hadisler ile tatbikata bakan cumhûr âlimler, sakalı tıraş etmenin haram olduğu sonucuna varmışlardır.

2) İbn Hacer’in (rh.) beyanına göre, Kadı İyâz hazretleri sakalı tıraş etmenin mekrûh olduğunu söylemiştir. Aynı mahiyette olan saç boyama emrini yerine getirmenin farz, terkinin ise haram sayılmaması bu da görüşü destekler vaziyettedir.

3) Günümüzde kimi âlimler, -mesela Süleyman Efendi (k.s.) hazretleri ve daha bazıları- bu sünnetin bir âdet nev’inden bulunduğunu, dolayısiyle sakalı tıraş etmenin mubah bir fiil olduğunu söylemişlerdir. Yani yapılmasında veya terkinde dinî yönden hiçbir mahzûru bulunmayan, mükellefin yapıp yapmamakta tamamen serbest olduğu işlerdendir. Oturmak, yemek, içmek, uyumak gibi...

Mubah olan bu gibi işlerin ne yapılmasında sevap vardır, ne de terkinde günah...

Ancak bu fiilleri işlerken mü`min, sünnet-i seniyyeyi düşünür, o niyetle hareket ederse, o vakit sünnet sevabını kazanır.

“el-Aslu fi’l-eşyâi’l-ibâheti”… Yani eşyada aslî vasıf, mubah ve helâl olmaktır. Mubahlığın ortadan kalkması için, o şey`in mubah olmadığına dair bir şer`î/dinî delil gerekir. Mubahlığı ortadan kaldırıcı bir delil olmadığı müddetçe, eşya mubahlığını korur.

Helâl ise, yapılması câiz görülen, işlenmesinde dinî yönden hiçbir mahzur bulunmayan şeydir. Helâlin her türlü şâibeden-şüpheden uzak, saf ve temiz olan kısmına "tayyib" denir. Her tayyib şey helâldir; fakat her helâl olan şey ise tayyib değildir.

Farz edelim ki bir mümin, ‘Rasûlullah Efendimizin şu şekilde sakalı vardı ve dişlerini misvakla temizlerdi… Bu iki davranışı da bağlayıcı ve örnek idi… Ben de bunları aynen uygulayacağım’ dese… Buna inansa ve bu meseleyi böyle değerlendirse, böyle amel etse… Elbette ki o mü’min bundan umduğu neticeyi, sünnete uyma ecrini-mükâfatını alır.

Bir başka mü'mini düşünelim; o da, ‘Sakal zâit sünnetlerden, bir beşerî âdet idi. Misvak da o gün diş temizliği için bulunan ve bilinen en uygun şey idi… Bunlar sünnet-i hüdâ sınıfına girmez; yani uyulması hidâyet, terki dalâlet olan sünnetlerden değildir. Bugün hem sakal âdeti hem de diş temizleme araçları değişti… Ben sakal meselesinde de, diş temizliği hususunda da günümüzde maksada uygun bulduğumu yapar, onu kullanırım’ dedi ve böyle de yaptı. Bu mü’min de manevî bakımdan vebâl altına girmiş olmaz, günahkâr sayılmaz. Kaldı ki İslâm fıkhı-hukuku bize, zaruretler karşısında haramların bile –ölçüsü dahilinde- mubah olacağını bildiriyor. Hakikaten İslâmi açıdan zaruri bir durum varsa, sünnetin terki niçin caiz olmasın..? Vesselâm…

mekruh, Sakal Meselesi ya da Sakal Tıraşı Olmak veya Sakal Bırakmanın Dinimizdeki Hükmü, haram, mubah, zînet, sünnet-i zevâid, sünnet-i hüdâ,

Yorumlar (1)
Yorumlarınızı asagidan yazabilirsiniz. Yeni soru sormak icin ise buraya tikla